26
Yorum
0
Beğeni
4,7
Puan
3110
Okunma


dudaklarına yayılan o nidâ benim dilimden.
ve yelkovanı bayıltan bir râyihâ zamana
yârin gül yanağına kondurulmuş son bûse
ardından yazılan ne olsa nazîredir makâmına
bellidir yaz gecelerinin kısa olduğu
ve bellidir gündüzleri ağlayan çocuklar, yıldızlar ışığında,
gözlerinden nûr akar, elleri kara
bir dilim ekmeğin küflü kokusu, alkışlar ve süreyyâ
gökte gülümseyen yıldızı hazîranın
/buğday rengi teninde/
şimdi gün kalmak isteyip de kalamayışlığın hasretinde
yarım bırakılmış aydınlık resimlerle hasbihâlde
günler fecre doğru, ömür muhayyelde
bir saat tamircisinin bozuk gözleri, ritimsiz kalbi ve ürkek sözleri gibi
cismi sanki mîzânı taşıyor
ve duyuyorsan eğer uzaktan sûr üfleniyor
ruhlarımıza ilaçtır şimdi perde-i nevâ
ve her neyi gördükse şiirlerimize revâ
ellerimizde onun ezâsı nâmütenâhi
/boz bulanık seferlerinde okyanusların/
hiç uyuşamayan kelimeler dertlidir ve de bazen bu savaş
öylesi döner ki vahşete içimde
içim yangın yeridir
ırgatlar çingene şarkılar söyler sessizliğime
sonra lâl ü ebkem, hikâyeler anlatırım çocuklara
elimde kır çiçekleri
/güz yanıktır türkülere, kül rengi/
ve yazık ki lâleler bir mevsim açar
şiirlere ihtiyaç yoktur, sonu gelmez gazellere
yapraklar payız olurken başka bir lehçede
dudaklarımda anamın ak sütü, târihimin izi çehremde
belki çok isterdin kalmayı
bahar mevsimi, bir İstanbul akşamı
birden muhâcir olurdu türkülerimiz
inletirken sesimiz boğaz koylarını
/çırpınan aya inat sabâ renginde/
belki çok isterdin kalmayı
dudaklarına yayılan o nidâ benim dilimden
kara kaşlı kara gözlü ilimden.
5.0
80% (8)
4.0
10% (1)
3.0
10% (1)