30
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
2769
Okunma

Sevmek uzun sürer demiştim!
O ilk rüzgârla oynaşırken dallarda iklim,
ömrü kutsayan kuşluk vaktiydi yüzün
ne vakit şarapla yıkansa dil,
kırmızı tadıyla ayyaş olur düşerdi söz
sarmaşık ellerim tutununca buğulu yalnızlığa
denize akardı İstanbul...
eprimiş mendildi sözler yokluğuna eski
güne buyur edilmeyen güneşti gözler
bir çiçeğe ad koymak için yarışırdı ya dizeler
işte o an kendi tarhını sulayan bir çift şebboydu içim
duyumsayınca rüzgârın pan flütlü sesini
ıslak bir düşe taşınır kendimden geçerim...
İstanbul’da ıhlamur kokuyor şimdi zaman!
yokluğun kadar...
mazeretsiz hasretti incir çiçeğinde beyaz süt kesiği
uzak yolların gölgesi düştüğünde bir kez kağıda
yazılırdı su üstüne ebruli bilmece
dalgalanan içimde her hücre sevmece
bir yaz düşüydü sabahlar
deniz kokulu
serin
ve mavice...
…
ne rüzgârın ne kuşların sesini
duymuyor insan kendinden başkasını
içini döküyordu söz duvarlarına
kendini anlatan beyaz bir perdede yansırken hayat
ve her anı bir yerinden tutarken gecenin gizemini
kendine saklıyordu bulutlu matemini...
insanın kendine suskun oyunu bu!
suya düşen aksin mi bir bilsem!
durmadan neden batıyor içime şehir...
ne su
ne aksin
azlığından suskun
ıhlamur kokuyor bu şehir gittiğinden beri...
5.0
100% (1)