1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2214
Okunma
YILBAŞI
Gözlerini daldırıp uzaklara
Gönlümü düşürüp geçmişime
Sardığım hediye paketlerinin coşkusuyla
Ellerimle yüreğimi sundum sana
Canımdan öte bir can gibisin yaşlı bedenimde
Susuzum sana gözlerim nemsiz, ama yaşlı
Kalbimin ortasında saklı bir mermi
Avuçlarımda kalan barut kokusu
Etimle tırnağım, yoksun
Yoksun artık bedenimde
Adına yaşamak diyorsan
Usandım artık böylesine, umutsuzca
Ve sen daha demin, çıkınımı karıştırırken
Zulamda, sana verebileceğim hediye
Çıkınımda değil, yüreğimde saklı
Oysa kapına bırakacağım, giderken ve paketsiz tek bir mermi...
30.12.04 M.Gökçek
YALAN
Gözlerimi yatırıp uzaklara
Bakıyorum işte, öylesine
Yaşamak ağrısı saplandı boynuma
Yaşamak, başkası içinde olsa
Pusatsızım, artık mavzerimi astım duvara
Ve yüreğimi rehin bıraktım, yüreklice
Cesaretsizim onmaz yaralarla
Yol bitiyor artık ve ne olur, ne olur yalan de...
03.01.05 M.Gökçek
GEÇENLERE...
Bir tokat attım geçmişime
Bir mil çaktım atımın nalına
Küheylan şahlandı
Yıllar önce, geçip, giden gençliğim gibi
Dönülmez bir yolun sonundayım
Hayın, kapkara bir çingene
Öylece, acımasız, karşımda
Ve yaşattığı kısır oyununun sultasında
Bir namlu çıplaklığında
Ve bir kurşun gibi ağır
Yıllarıma baktığımda geçen gece
Yüreğim elimde, ağlıyorum geçenlere...
21.01.05 M.Gökçek
DÜZEN
Uzaklardan bir ses, bir rüzgâr
Ve bir güneş, ıssız, kapkara
Perçemini indir, yüzünü göreyim ey güneş
Nazlanma da doğ, doğmaman kıyametim olur
03.02.05 M.Gökçek
ANLADIM, GİDECEKSİN...
Git, arkana bile dönüp bakmadan
Merak etme ağlarsam namerdim
Silahımı dayayacağım şakağıma
Kan görmeden git, aldığın kırmızı gül hâlâ vazoda
Neden böyledir bilemem
Yalnız çıkacaksam dağımın tepesine
Tufanlara gelmek istemem Nuh gibi
Eğer soysuz bir kurşuna gebe kalacaksam
Bilirsin, acı çekmek sevgi üretmektir
Acı çekmek, kanayan yüreğimden öte
Dağımın eteğindeki su birikintisinden
Kana kana su içmek isterim
Ve sen, sızlayan benliğime aldırmadan git...
22.02.05 M.Gökçek
ÇAY SAATİ
Deniz manzaralı cumbada
Oturmuşum, yoldaşımı karşıma alıp
Vakit gelmiş, ayarlanmış kösteklim on yediye
Demlenmişse içelim şu çayı saat beşte...
Mutluluğu getirdi umuduyla
Güzellikleri çağrıştırdı buğulu
Yüreğimin mutluluk pınarı
Bir yudumdan sonra, nice hatıralarla çoğaldı
Ne mutlu ki bana, çıktım ve indim
Yaşadım yine umutla beklediğim yoldan
İndim, ama buruşan dilim
Demini tattı ve elbet içilmeli huzurla beş çayı...
13.03.05 M.Gökçek
VAZGEÇTİM
Vazgeçtim, vazgeçtim onurumdan avunmaya değmez
İnsanlığından çıkmış emekçi üç kuruşa talim eder olmuş
Değil mi ki kötüler iyi, iyi kötü olmuş
Vazgeçtim böyle yaşamaktan el-etek öpmekten
O kız oğlan kız, dağlara kaldırılmış
Erdem, erdemsizliği yaratmış
Yüreğimde sakladığım bir kurşunmuş
Değil mi ki kan, kansızlığı peşkeşlermiş
Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan...
14.03.05 M.Gökçek
BUNDAN SONRA
Hiç mi acımadın güzelliğini sunarken
Hiç mi sızlamadı yüreğin ağıtımı duyarken
Kör bir kurşun gibi pas tuttun yüreğimde
Anam avradım olsun bundan sonra sana dönersem
Namerdim puşt zulasına yakın olursam
Pusatsızda olsa yüreğim, dağlarımdadır
Kan görmeye yakın değilim
Ama gerekirse dağlarımı mesken tutarım
Bir mavzerin süngüsünde, kanırtırcasına yüreğimi
Meraklanma bekleyemem beynime kurşun sıkmanı
Kendi ağıtıma gülerken akbabaların yanında
Onlar ağladı ama sen, sana sunulmayan leşimi parçaladın...
17.03.05 M.Gökçek
HUZURUM...
Kahve, ah... kahve
Yemenin kadısı, sabahımın mutluluğu
Gözlerimi yatırıp uzaklara
Bir yudum su, bir yudum kahve ve bir yudum sen
Yoldaşım, bir sade kahve içimine hayır demem
Tanrı bilir ama, kırk yıl beraber olmak isterim
Köpüğü olmasa da, fena da değil hani
Arada bir yapsam da, kadın elinden içmek iyi oluyor...
24.03.05 M.Gökçek
BİR TÜRKÜ
Hani bir türkü vardı
Gitti, gelmez o muhabbet diye
Yıllar öncesine gittim ve o öğretmeni gördüm
Keman nağmelerinde buluşan, tanıdım
Bir köy ve bir köy öğretmeni
Yoksunluğundan tanıdım kentin varoşlarında
Nağmelerinde keman, ne de güzel inliyordu
Kırmızı gül demet demet
Yaşadığımız kuru bir sevda değil
Bir alâmet olmalı, yarama merhem gibi
Hangi melek artık irinleşmiş yaramı sarar
Ben bilirim ama sen söylemezsin, köyde tabip yok
Kan dolu, irin dolu yüreğim orada kaldı
Kırmızı gül her dem olmaz
Bilirim...içim acıyor
Balam nenni der, sen söylemezsin anne...
24.03.05 M.Gökçek
BİR YUDUM...
Bilmem ne vardı sanki
Büyüdüm ve sakalım çıktı ama,
Ama musluktan akan su hep açık kaldı
Şu suyun kıymetini bilemedik vesselâm...
Küçük bir çocukken,
Büyüklerim gibi sakalım çıksın diye
Tıraş makinesine, jilet takmadan tıraş oldum
Belki çok önemli değildi, köse de olmadım
Yaşamda üç ses insanı mutlu edermiş
Kadın sesi, para sesi ve su sesi...
Suyun, yaşamın güzelliğinde olduğunu
Ve bir hayat olduğu ne zaman bilinecek...
Susuz değildir, yalnız suyu arayan
Su da susuzu arar ama,
Sanki şu gerçeği, yani küresel ısınma gerçeğini
Olmazdı daha önce söyleselerdi...
Ben de en azından,
Tıraş makinemi temizlemek için
Açardım, açmaya çalıştığım musluğu
Ve boşa akıtmazdım, yıllarca eksiltemediğimiz suyu...
26.03.05 M.Gökçek
AKŞAMLARDA...
Burjuvanın sapağında bir akşam
Gelecek, güzel günlere gebe yaşam
Bir teknenin kıçında izdüşümü
İpotekliliğin kuyruk titretmesi
Engel değildir, köpek yerine
Gözleri dolu ve ağlamaklı
Kahrolsun savaşa diyen bir çocuğu kurtarmak
Engel değildir gerçeklere radikal olmak
Engel olmalıyız çobansız köylere
Engel olmalıyız, karşımızda
Yılışık itler gibi kuyruğunu oynatanlara
Ve bırakalım, yaşamda, onuruyla kuyruğunu titretenlere...
01.04.05 M.Gökçek
HASTANE
Hastaneden bir girersin yüreksizce
Hastaneden bir çıkarsın yüreklice
Korkunun ecele faydası yok
İnsan tamirhanesi bu, fena mı, reftekeden geçersin...
Dolaştım kapılarda,
Durdum bir doğum hanenin önünde
Bir velet gelecek diyorlar, ömrü uzun
Yetmiş, seksen ve belki de yüz, ama yüz bir demesin
O bir yıl var ya, ah...o bir yıl
Nedense insanoğlu, hep yaşadığı o bir yılı
Bin yıl yaşayıp, bin yıl gibi sürdürebildiği
Yaşamını, katık ettiği ekmeğine bir yıl gibi sürüyor...
04.04.05 M.Gökçek
1 MAYIS
Yaşadıklarımı geçmişimle barıştırdığımda
Kızgınlıklarım, kırgınlıklarım ağır bastı
Yıllarca çıkınımızda biriktirdiğimiz kavgalarımız
Kuru bir söylevlere ve kuru bir anmalara dönüştü
Onurun duldasında lirik bir emek türküsü
Dağlarımda bahar, işçimle halay çekmeliyim
Kan kusarcasına değil, omuz omuza ve yüreklice
Nice ağalar ve nice puştlar hâlâ pusuda, ama yüreksizce
Bayramın kutlu olsun emekçim, şen olasın
İncir çekirdeğini doldurmayan geçmişinle
Kucakladığın devriminle ve 1 Mayısınla
Şanlı bayrağının altında şen olasın
Geçmiş zamanlarında geleceklere yol kat ettin
İlerleyen bir yıldız kümesinin altında
Ve arşınladığın onca uğraşının yıldönümünde
Halkımın önünde, aydınlattığın bayrağı taşıdın
Gülmek pusatsız olmalı, ağlama emekçim
Seni bırakanları bir an bile satmadın
Işıldayan bir yüz, elbet yine ışıldar
Halkımla el ele yürürken şanlı devrimin yollarında
Kutlu olasın işçi kardeşim, benimle yaşadığın bayramın ve 1 Mayısınla...
15.04.05 Mustafa Gökçek
SON NEFES...
Kadehimde, kanımı anımsatırcasına dolu bir şarap
Sanki, Tanrının sesiyle yoğrulmuşçasına
Ve ben bilirim, yüreğimde var olan bir aşk
Olmayanlara nispet, bu dünyada yaşadığımı biliyorum
Nicelerinin kulağı pas tutmuş
Ne kadehinde şarap, ne yüreğinde bir aşk
Ve uzaktan da gelse duyamadığı ilahi ses
Ömrünü doldurmuş, ama giderken yine çulsuz
Akşamın serinliğinde, yüzün semada
Hayalinde kurulmuş çilingir sofrası
Kadehinde mey, gözlerde tebessüm
Seyrettiğin uzun bir film ve mutlu son
Elbet bu dünyadan uzaklaşacağız
Oysa kadehin dolu, yüreğin dolu
Ve eksikliği tamamlayan kulağındaki ses
Bu dünyadan ayrılsan da, unutma, sana sunulan son nefes...
27.04.05 M.Gökçek
GEÇMİŞ GENÇLİĞİM...
Hırpalandı yüreğim,
Hırpalanan gençliğim gibi
Ucubesizce bir kuş omzumda
Çırpınan kanatları açmazda sanki
Bir tür intikam saldırıları
Gazel yaprağına öykünmüş ruhum gibi
Zulamda sakladığım puşt bir sevdaya
Kaldıramayacağım yüküm sırtımda sanki
27.06.05 M.Gökçek
ÇOCUKLARA!...
Bulutsuz, rüzgârsız, sitemsiz bir gün
Ve benim kucağımda kocaman bir sitem!
Bulutlara, rüzgâra bakıyorum sinsice
Kımıldamayan ağaçların dallarına rağmen
Kavurucu sıcak ve nemli
Sanki duş almışçasına ortam
Küreselleşmenin ortasında bir garip
Ve çocuklar ellerinizi çırpın, ağızlarınız kulaklarınıza varsın
Amcalarınız halletti dünyayı
01.08.05 M.Gökçek
ILSA
Yaşarken bir çift göz gördüm
Ah... o, gözler
Yüreğimin avuntusuydu sanki
Fırtınaya yakalanmadan önce
Yaklaşınca insan, gözlerinde ışıldıyor
Hani insanın bir içimlik,
Su tasında bal şerbeti içercesine
Nemli ve bulutların üzerinde
Çok aradım, çok bekledim
Sahilde, poyraz esen bir rüzgâr
Ve bu sıcakta buluşan kavruk tenler
Bir şarkının coşkun nağmeleri gibi
Gözlerimi ıraklara düşürdüğümde
Yüreğimin çırpıntısıyla buluştu gözlerin
Uzunca bir bekleyiş ve manevra
Faydasız değilmiş, rotam artık ılsa!...
12.08.05 M.Gökçek
DARBENİN SANDIĞI
Yıllar öncesinin kırıntı bir düşü
Yıllar sonrasında bile korku sandığı
Ağalar dağlardan inmiş, mavzerlerini çıkartmış
Ve çarık yerine postallarını giymişler
Esmiş, gürlemiş ve devrim yapmış
Yaptığını sanan zavallılar
Apoletliler bir sıcaklık gördüğünde
Boynunu bükmüş, dalında kuruyan çiçek
Ben, ne diye kuruyayım
Ağalar öyle emretmiş,
Nasıl olsa ülke de su yerine kan var
Su isteyen çiçekler başka bahçelere
Yabancı bahçede sürgün bir çiçek
Dalından bir sürgün verir nasıl olsa
Oysa benim budanan kolum
Yüreğimi kanırtır mı bunca yıldan sonra...
12.09.2005 M.Gökçek
DOĞUM GÜNÜ
Gün ışıltılarını yağdırırken güle
Gül uzaklarda, kimsesiz
Ve bir adam, heyecanla yerinden kalkıyor
Hayali kucaklıyor, yüreğini savurarak
Sorgulamak haddim değildir, bilirim
Ama buğulu gözler ve kaçamak bakışlar
Çok şey anlatır, anlayana
Bahçemde gül olmazsa kuru toprak yüreğimi acıtır
Endişem yersiz, arzularım düzensiz
Birgül ve ufkumda gül
Bugün iki ekim, ekinsiz, heyhat...
İyi ki doğmuşum ve doğmuşsun gülüm
Bir mucizeyi gerçekleştir ve bir şeyler yap
Kanayan yapraklarını sar gülün
İçimde bir umut, nice güzelliklerin habercisi
Çatlayan bir toprak da olsa, yine de güller yeşermeli...
02.10.2005 M.Gökçek
TUTKU
Gözlerin, gözlerime değdiğinde içim titrer ürperirim
Çünkü buğulu bakışlarla dolu gözlere bakmak cesaret ister
Ama inan ben bu cesareti senden alıyorum
Ve bu aşk, aşktan öte bir tutku galiba
Sonsuzluğumun bir savaşı var benimle
Seni gördüğüm günden beri gülüm
Gök kubbe ortak, şu yıldızlar bana ulak
Onlarda olmazsa bu hasret diner mi, bu güzellik biter mi
Yılların avuntusunda yürek yağan yağmurlarla ıslanır
Gözler, gülen bir yüze elbet yakışır
Canım, canımın içi üzülmek sana yakışmaz
Sen, sen olduğun günden itibaren ben, ben olurum...
07.10.2005 M.Gökçek
KOCA BİR ÇINARIN YAPRAKLARI
Sonbahar geldi yine
Ben sonbahar geldiğinde nedense mutlu olurum
İnsana yakışan insanca bir onuru yakalamak için
Ve yaz aylarından kalma bu ağrıyı babamdan bilirim
Artık sonbaharlarda mutlu olamayacağım
Babamın ağrısı dururken yüreğimde
Ve ağaçlar hazırlanırken sonbahara
Yapraklarıyla dallarını örten bir ağaç gibi seni öyle göremeyeceğim
Karşıyaka vapur iskelesinde bekliyorum
Suları yararak gelen vapura bindim, coşkulu ve yirmili yaşlarımda
Vapurun üst katına çıktığımda bir adam
Birkaç beyaz kağıda bir şeyler karalıyordu orta yaşlarında
Konak’a geldi ve vapur iskelesine yanaştı Attilâ İlhan vapuru
Ve geldiğini, iskeleye yanaştığını, iskelede bulunan ağaçlar haber verdi şaire
Yaprakları altın sarısı ağaçlar ayakta ve dimdik ama yaşlanmakta
Yürek kavruk, patlar mı bilinmez ama, an gelir Attilâ İlhan ölür
11.10.2005 M.Gökçek
(Bu şiire konu olan bu büyük insan önünde saygıyla eğiliyorum.)
YOKSUN
Hayalinle avunmaktan başka çarem kalmadı anlaşılan
Geliyorum yoksun, gidiyorum özlemimsin
Sen ne cici şeysin böyle
Sanki kanıma aktın
Vakitsiz yolumda ve gece yolculuğumda
Yine bu gece uyku sersemi olacağım
Ve uykusuzluğumun bir yerinde yüreğim acıyacak
Sabahın ışıklarında gülen gözlerini görürüm ama sen yoksun
Düşüncelerimin yoğunlaştığı bir an
Sevmek ve aşk, sanki bir anlık
Oysa sevdalanmak öyle mi tutkulu olunca
Sabahın mahmurluğunda yüzüm, hâlâ gelecek saatlere umutlu
Her geçen gün ve gece seni benden alıyor
Umutlarım tükenmedi aylar, yıllar geçse de
Nice uzaklıklar nice yakınlıkları getirir
Evet sen yoksun, ama bir gün...
29.10.05 M.Gökçek
İZ
İzmir sokaklarında ve yapayalnız
Yağmur yağıyor, pencerenin camına
Gözlerinden bu kez bal damlamıyor
Usulca yağan yağmura karışan göz yaşların
Ve ben hülyalı bakışları düşledikçe
Az sonra doğacak güneşe, eminim
Yakararak Tanrı’ ya merhaba diyeceğim
Ve senin gözlerinden yine bal damlayacak
Çok kapılar açtım, çok kapılar kapattım
Hepsini unuttum, silindiler hepsi aklımdan
Ama açık kalan bir kapı kaldı
Çünkü hâlâ üzerinde izin var...
20.11.2005 M.Gökçek
SEVMELERİMİN YOKUŞU
Hiçbir şeyin getirisi yoktur
Alemin koşturması benim gitmemi sağlar
Yüreğimin kanayan yüzü
Kalemimden mürekkep yerine artık kan damlıyor
Sevdiğim kadınlar hep vardı
Varolmalarını sevmelerine borçluydular
Yollar ve bahaneler hep tuzak oldu
Sevmelerimin yokuşunda kalınca
Otur masaya ey şair ve kalemini eline al
Kalemin mürekkebi siyah olsa da
Damarlarımda akan kan sanki onun ismini heceler
Ve unutamadığın bir gizin sancısını hâlâ düşler
Çünkü unutmak vefasızlık unutmamak ise bir meziyettir...
16.11.05 M. Gökçek
ZAMAN
Seni uzaktan değil, yakından sevmek isterim
Çünkü uzaklıkların yakın olması
Elbette sabırlı insanların işidir
Sabırlı olmayan insanın taşıdığı tutkudur
Yaşam seni sevince güzel
Yaşamı kısır döngülerle avutma
Ömür denen yolculuğun trenine
Ve son bulan garına girme
Zaman değerlidir kıymetini bilenlere
Cennetten öte bir yer var mıdır
Ki ayrılanların cehennemi
Ve bir araya gelebilmenin cenneti
05.12.05 M. Gökçek
TESELLİ
Ne dertlere girdim kâdir olan aşkın
Dermanımı aradım yine seni bulamadım
Derdi veren dermanını da verirmiş
Oysa su da susuzu ararmış
Artık dağımın eteklerinde ki çıyanlar
Nazımın geçmediği yollarında karımsın
Canım seni çeker ama koçero olamam
Dağın tepesine çıkamam artık
Dışarıda kar yağmıyor, ama
Ben üşüyorum içim ürperircesine
Dışarıda yağmur da yağmıyor
Ve ben ıslanıyorum göz yaşlarımla...
07.12.05 M. Gökçek
ÖZÜR YÜKLÜ BİR ŞİİR
İnsan bazen hata yapabiliyor
Hatasız kul olmaz derler ama
Biriciğimi üzmüşüm alınganlık değil bu
Sevgiye hasret, umudum tükenmiyor
İnancımı yitirmedim kalacaksın, eminim
Sevgi yoktur, aşk vardır dedim
Yanıldım, çünkü tutkuluyum ve tutukluyum
Yangınlarda yüreğim sevginin varlığında
Nereden aklıma geldi bu deyiş
Tövbe bir daha saçmalıklara
Dersimi aldım kara tahtanın yanında
İnan ezberimi çok iyi yaptım çıkmazlarda...
08.11.05 M. Gökçek
DERİNLEŞEN HATIRALAR
Ah... şu gözler, şu gözler
Neler gördü neler
Yüreğime su serpenler, yüreğimi acıtanlar
Bir kadeh daha derken yalan olmuş gençliğim
Usandım bu dünyanın kaprislerinden
Onurumu daha fazla ayaklar altına alamam
Benim Tanrı’m biliyorum, beni üzmez
Nedense ben, beni üzen ve yüreğimi acıtanlara koştum...
16.12.05 M. Gökçek
İZ
İzmir sokaklarında ve yapayalnız
Yağmur yağıyor, pencerenin camına
Gözlerinden bu kez bal damlamıyor
Usulca yağan yağmura karışan göz yaşların
Ve ben hülyalı bakışları düşledikçe
Az sonra doğacak güneşe, eminim
Yakararak Tanrı’ya merhaba diyeceğim
Ve senin gözlerinden yine bal damlayacak
Çok kapılar açtım, çok kapılar kapattım
Hepsini unuttum, silindiler hepsi aklımdan
Ama açık kalan bir kapı kaldı
Çünkü hâlâ üzerinde iz ve gül var...
20.11.05 M. Gökçek
YER, GÖK GÜL
Ve yer, gök kırmızıydı... Çünkü gökyüzünden
Gül yağıyordu...
Uzun zamandır duyduğum huzur
Bir oyunu kuralına göre oynayan
Ve yıllar öncesinin düşünü bir gün
Bal damlayan gözleriyle karşıma çıkaran
Uzaklarda ve yakınımda duran Tanrı’ya teşekkür
Nice soğuk günlerde bile, artık yüreğim acımıyor
Biliyorum emanet bu can, oysa hasretin dinmiyor
Demli bir çay içiminde, demsiz bir tat almak gibi
Ama yine de o gözlere gülmek yakışıyor
Çölde bulunmuş vahanın susuzluğundayım
Sevmek yüce bir duygudur Tanrı katında
Sevisiz geçen ömrün sonunda zaten aşk yoktur...
2006 M. Gökçek
YAVUKLUM ASKER
Seni gördüğümde ve benliğimde
Gök gürüldüyordu sanki ıslanan yüreğimde
Daha on dört yaşımdaydım ama
Beşik kertmesi yapmışlardı, beşikteyken
İçimiz dışımız bir oldu sanki bir anda
Koşturduk derelerde, bayırlarda
Herkes bizi bilir bizi kollardı
Oysa biz, birbirimizi ne iyi kollardık
Bir gün yürürken köyün taşlı yollarında
Muhtar çevirdi yolumuzdan bir el işaretiyle
Ne yapalım yavuklum askerlik sıran gelmiş
Ve yakınmış gidişin, yakınmış vedalarla
Mehmet’im inan bir gün bile görmesem
Hasretin çığ olur yüreğimi acıtır
Ama gidişin dün gibi ve kulaklarımda
Davul zurna eşliğinde arkadaşlarının
On beş ay oldu gidişin az kaldı gelişin
Beklerken hasret kaldığım mektubunu
Ve müjdelerken postacı senden gelen, senin kokunla dolu zarfı
Bilemezsin mutluluğumu, düşünürken kavuşmayı
Sarsıldım bir anda komutanlıktan gelen yazıyla
Çatışmada vurulmuşsun Mehmet’im
Düşünürken seni ve beklerken kavuşmayı
Acı dolu yüreğim inan kanadı, acıdı
Şehit olmuş, yüce bir mertebeye erişmiş
Üzülme dediler, ağlama dediler
Oysa ben üzülmüyorum, çünkü artık düğünümüz olacak
Ama yine de bana köyün delisi diyorlar
29.12.05 M. Gökçek
GELİN
Bir insan ancak böylesine katlanır
Benim satırlarımın sonuna düşen
Hırpalanmış yılların hor görülmüşlüğünde
Ağlamaklı günlerin gül damlayan yanaklarında
Yılların çarpıklığıyla nikahsız gecelerde
Seni avutmak ve yüreğine su serpmek
Bir rüyadan uyanırcasına yüreğim
Gönlüm bu arzuda ya, us nerede !...
Umarsızlık içimde kadınca bir alev
Çıkmaz bir sokak değildir elbet
Ateşten gömlek giydirme vesikalı yarim
Yüreğimin ve gönlümün gelinlik tacısın...
23.01.06 M. Gökçek
ON DÖRT ŞUBATLARDA...
Gözlerin gözlerimden uzaklaştığında bir tuhafım sanki
Fikrim isyanlarda asi gönlüme huzur yok
Tasalanma gül yanaklım, üzüm gözlüm ve her şeyim
Karanlık günlerin ayak izleri sanki yüreğime yaklaşıyor
On dört Şubatlarda üzüntüm sonsuz
Olmayan sevgilinin yüksündüğüm güzelliğine bakıp da
Yürüyen akşamlarda bıraktığın ayak izlerinden
Ve bıraktığın kokundan buldum da seni, yanına geldim...
11.02.06 M. Gökçek
MAHKÛM
Seni, senden çaldığımda eminim
Hayalinle yaşasam bile, mahkûm olacağımı
Ve bu mahkûmiyetle sürecek günlerimin
Yorgun düşlerimde çetelesini tutacağım
Yok olmadan gözlerimden ortaya çık artık
Gardiyanlar götürmeden görüş günlerinden
Gözlerinde gözlerimi gördüm varlığını yitirmedim
Gelmelerin zamanı olmaz, bilirim vuslat yakındır
17.02.06 M. Gökçek
GÜL VE AY...
Ay ışığında gülmek var ya
Beklenircesine gecelerce ve günlerce
Ay ışığında saklıdır gecenin gizi
Gül, sana gülmek yakışıyor ay ışığında
Ayın şavkında suya yansıyan yakamozlar
Biliyor musun yüzün gibi parıldıyor
Su, susuzluğu arar benim deniz kızım
Zulamda sakladığımı bul artık, gül ve ay
Sana ve sensizliğe kıyamam
Gözlerinde biriken yaşlar, bilirim hasretin
Hatalarını unut, gözyaşlarını sil artık
Kokularına hasret uykularımda dolaştığım
Doğan bir gün beni gecenin derinliğinden kurtarır
Yeni bir gün hatıralardan uzaklaştırsa da biraz
Yürüyen akşamlar dindirmiyor acıları
Kaybolan yıllar getirmiyor gidenleri, ama sen yine gül ay ışığında...
22.02.06 M. Gökçek
YALNIZ AĞAÇLAR
Rüzgârın ışıltısıyla eğilen, ve
Mağrur bir edayla selam veren dallar
Yağmura aldırmadan hüzünlü bir bakışla
Sanki diğer bir ağaca aşkını anlatıyordu.
Üreme mevsiminde havada uçuşan
Toz bulutlarının içinden bir zerre
Senede bir defada olsa aşkına uçardı
Doğanın o yalın esen rüzgârıyla...
O rüzgârla birbirlerine kavuşan
O iki ağacın dalları
Gizemli iki sevgilinin buluşması
Birbirlerini kucaklayan ve yerlere kadar eğilen dallar...
Nihayetinde saygı duyulan bir doğa mucizesi
Ve rüzgâr... ve yağmur
İki ağacın bizlere anlattığı
Yaşam dolu uzamın içinde pırıl, pırıl gökyüzü
Aşkın gizemli yollarındaki, o ağaç
Mahcup bir edayla, erkekliğini anlatırcasına, dişisine
Kim bilir bizlere ne anlatırlardı bu tavırlarıyla
Esen rüzgârla aşkını ve seviyle kucakladığı, bizleri anlatırdı...
18.05.06 M. Gökçek
YILLAR GEÇSE DE...
Yılların çarpıklığı ve bir akşamüstünün çıplaklığı
Ümitlerim hâlâ koynumda, yıllar geçse de acımasızca
Hava bulutlu bu gün, ama yüreğim pırıl, pırıl
Kim bilir, belki, bir kuş havalanır senin diyarına
Rüzgârlar... ah... rüzgârlar...
Kuşun kanadını besleyen rüzgârlar
Yıllarca uçsa da, senin diyarına
Biliyorum, seni artık adresinde bulamayacaklar...
Ve ben yine burada olacağım, onurumla
Yılmadım bu hüzünlü dünyamda mahur gözlüm
Bir kuşun kanadında nice sırlar gizlidir, bilir misin
Esen rüzgâr fırtınaya çoktan dönüştü ve kuş çoktan uçtu yuvasından...
20.05.06 M. Gökçek