7
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
999
Okunma

nisan yağmurları gibidir aşkın ilk hali
sağanağına tutuldun mu ahmak ıslatanlar geçer üstünden
bastığın her kaldırım kadar ıslaktır yüreğin
ve yüzüne düşen her damla kadardır esaretin
birikirsin gözlerin tuz göleti
boğulur melek balıkları günahsızlıklarında
kutsal sayılan herşey anlam yitirir
yerine koyduğun varlığın anlamlılığında
feyz alınan şarkıların melodisinde çağlar
çağıl çağıl ırmak misali duygular
ne varsa katar götürür önüne
kadeh kadeh ala çalan okyanuslar
zifir gecelere düşer ay dolmuşluğuyla
baktığın yüzü kıskanır
bulutlara saklanır
kıvılcımlardan taşan ateşin çığlıklarında
alev alevken dudakların
tek bir cümle bile düşmez artık göz temasında
ve susar tüm duydukların
teninin dilbazlığında
ayıplar unutulur
günahsa bir tas suda arınır
ki ısırılmış elma aşkınadır yaşanan
diş iziyse hâlâ üstünde
sonra...
sert rüzgarla çarpan kapı misali
bir ses patlar sessizliğinde
perde perde sahnelenen bir ön sevişme
tüm roller bittince
kısa metrajlı filmler gibi son bulur...
ve sen yine şehrin ıslak sokaklarında
bastığın her kaldırım kadar ıslak yüreğinle
feryatsız bir çığlık kadar kalırsın
yalancı bahar kandırılmışlığında
açtığın her elde solar yüzün
hüzün istilasındayken gözlerin
tövbelerin biri bin para
canının yanmışlığıyla bir yemin daha eder dilin
ya yüreğin !
ne zaman büyür
ya da acı ne zaman alışılagelir ?
Gülay Bulut