1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1083
Okunma
elbette bir bildiği var bu yirmi dörtlük boş kovanın.
kolay değil öyle içi boş kovanı barut kokutmak,
yüzümde ki berraklığa çamur sıçratmak ve
kurutmaya bırakmak bir çiçeği kitap aralarında…
kolay mı sendin sen toprak altında ki karıncayı ısıtmayı,
yağan yağmurun nabzını tutmayı ve ıslanmayı altında
bir şemsiyeyi özgür kılarak…
bir tarih de tekerrür edilmek insanoğlunca ve
yaşam kılarak adını,zamanı budamak
tekrar tekrar filizlendirerek seni.
açık hava sineması kurarak koca bir medeniyetin üstüne
başrol oyuncusu senin yanında figuranları oynamak.
ve Mezopotamya’dan doğarak güneşe batmak…
yalnız seni sevebilirim ben,senin gibi tabiat nerde var ?
başımdan aşağıya dökülen su gibisin,bir çağlayan…
ve ben susamış tuzla dolu bir ruhum,
kana kana içerek seni,doydukça açlık hisseden
yine ve yeniden seni seven…
kim başarmış eski bir oyuncaktan koca bir hayat çıkarmayı
ve
"kör bir adamın gizemli dokularında bir dilim güneş olmayı".
hangimiz açmış ki kar’ın altında ki topraktan kardelen gibi,
ve yaradılışı mucize olan bir insanı kim yaşamış ki,civelek civelek…
elbette bir bildiği var bu yirmi dörtlük boş kovanın.
kolay değil öyle seni yaşamak ve her bahar filizlenirken
yalnız bir baharın başına papatyalardan taç yapmak!
ve biliyorum bu taç çok küçük sana…
ama bırak da onlarda dallanıp budaklansın saçlarının arasında ki baharda
ve en büyüğü olsun bir taç’ın.
ben bu kadar tuzlu ve sen bu kadar suyken hayatta…
DELİ SAÇMASI