0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
21
Okunma
Evladı ölen annenin acısı ilk günkü gibi acıdır,
bu acı hiçbir zaman ihtiyarlamaz,
biz ona kavuşana kadar.
Evladı ölen bir annenin acısı ilk günkü kadar tazedir.
Zaman geçer, yıllar akar, saçlar ağarır ama o acı ihtiyarlamaz.
Çünkü bu acı zamana ait değildir; kalbe kazınmıştır.
Anne her gün eksik bir nefesle yaşar.
Kalabalıkların ortasında bile yalnızdır artık.
Gülse bile yarımdır gülüşü,
konuşsa bile içinde susturamadığı bir isim vardır.
Kimseye anlatamaz tam olarak.
Çünkü evlat acısı kelimelere sığmaz.
Bir mezar taşı kadar ağır,
bir dua kadar sessizdir.
Zaman “geçecek” derler,
anne bilir: geçmez.
Sadece onunla yaşamayı öğrenir insan.
Bir fotoğrafın kenarında,
bir kıyafetin kokusunda,
gecenin bir vaktinde ansızın uyanan kalpte
yeniden başlar acı.
Anne bazen güçlü görünür,
“dayanıyor” derler ardından.
Oysa dayanmak değildir bu,
sadece düşmemek için ayakta kalmaktır.
Her bayram evde eksik bir sandalyedir.
Her doğum günü suskun bir takvim yaprağı.
Hediyeler alınmaz artık,
dualardan başka gidecek yer yoktur.
Gece olunca daha çok acır yokluğu.
Herkes uyurken anne uyanıktır;
bir “üşümüştür mü” endişesiyle,
bir “üstü açık kalmıştır” alışkanlığıyla.
Evlat gitmiştir ama
annelik hiçbir yere gitmez.
Bir anne evladını toprağa vermez aslında,
kalbinin en derin yerine gömer.
Bu yüzden her nabız atışında
biraz kanar içi.
Sorarlarsa “nasılsın?” diye,
“iyiyim” der.
Çünkü acının adını her gün söylemek
insanı biraz daha parçalar.
Anne bazen rüzgârda durur,
bir ses gelecek sanır.
Bir adım,
bir “anne” fısıltısı…
Ama gelen hep hatıralardır.
Ve hatıralar
yokluktan daha ağırdır.
İnsanlar yollarına devam eder,
anne aynı yerde kalır.
Takvimler ilerler
ama onun zamanı evladının durduğu yerde durmuştur.
O gün, o saat, o an
hiç bitmez.
Anne aynaya bakar bazen
ve kendini tanıyamaz.
Gözlerindeki ışık
o günle birlikte sönmüştür.
Yüzünde çizgiler değil,
bekleyişler birikmiştir.
Her sabah evladının yokluğunu giyinir.
Omuzlarında görünmeyen bir yükle çıkar hayata.
Bu yük acıdan çok
özlemdir.
Bir kapı çalsa irkilir,
bir ses duysa kalbi hızlanır.
Akıl bilir ama
yürek hâlâ bekler.
Çünkü anne yüreği
mantıkla ikna olmaz.
Dualarında hep aynı cümle vardır:
“Ya Rabbi, onu bana emanet et.”
Anne bilir,
emanet yerini bulur.
O yüzden sabırla bekler.
Bir anne evladının ardından
yaşlanmaz.
Sadece sessizleşir.
Daha az konuşur,
daha çok dua eder.
Gözleri hep bir yere dalar,
çünkü baktığı yer bu dünya değildir artık.
Mezar başında kimse bilmez
annenin ne söylediğini.
Orada ne çığlık vardır ne feryat.
Sadece kalpten kalbe bir hâl:
“Bekle yavrum,” der,
“annen de gelecek.”
Anne bilir…
Bu ayrılık sonsuz değildir.
Bir gün,
zamanın ve acının bittiği yerde
yeniden sarılacaktır evladına.
İşte o ana kadar
evladı ölen annenin acısı
ilk günkü gibi kalır.
Ne azalır,
ne hafifler,
ne de unutulur.
Bu acı hiçbir zaman ihtiyarlamaz.
Biz ona kavuşana kadar.