0
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
35
Okunma
Annen seni çok özlemiş deyin.
Bu kadar ayrılığa dayanamıyormuş artık.
Sensiz nefes almak bile canını acıtıyormuş.
“Gelsin de bu acı bitsin” diye bekliyormuş.
Geceler sabah olmuyormuş onsuz,
Sabahlar gece kadar karanlıkmış.
Zaman durmuş ama dünya dönmeye devam ediyormuş.
Her attığı adımda yokluğuna çarpıyormuş kalbi,
Her susuşunda adını fısıldıyormuş.
Deyin ki;
Annen seni rüzgârın sesinde arıyormuş,
Toprağın kokusunda,
Bir çocuk gülüşünde…
Ne zaman bir çocuk sesi duysa
Yüreği yerinden kopuyormuş.
Gece olunca adını sayıklıyormuş,
Sabah olunca yokluğuna uyanıyormuş.
Gülmek yüzüne yasaklanmış,
Yaşamak bile ağır bir ceza olmuş.
Kimseye anlatamadığı bu acıyı
İçinde kanata kanata taşıyormuş.
Annenin içi yangınmış deyin.
Bu ateş ne yağmurla sönüyormuş
Ne zamanla diniyormuş.
Her geçen gün biraz daha büyüyormuş yokluğun.
“Dayan” diyenlere gülümseyip
Gece olunca sessizce yıkılıyormuş.
Evde her şey yerli yerindeymiş
Bir sen eksikmiş.
O yüzden hiçbir şey tamam değilmiş.
Annen nefes alıyormuş ama yaşamıyormuş,
Kalbi atıyormuş ama kanıyormuş.
“Gelsin de bu acı bitsin” diye
Göğe bakıp dua ediyormuş.
Bir ses, bir işaret,
Bir rüya bekliyormuş.
Rüyalarına bile razıymış artık,
Bir kez daha “anne” deyişini duymaya.
Bilmediği tek şey şuy-muş:
Bazı acılar bitmezmiş.
Bazı ayrılıklar geçmezmiş.
Sadece insanın içine yerleşirmiş.
Sadece annenin yüreğinde yer edermiş.
Annen seni toprağa değil
Yüreğine gömmüş deyin.
O yüzden her adımda
Bir mezar taşına basar gibi
Acıyormuş canı.
Toprağa bakmak bile canını yakıyormuş.
Haber salın yavruma…
Annen seni beklemekten vazgeçmedi.
Herkes “alışılır” dedi ama
O alışmadı, alışamadı.
Sensiz yaşamayı öğrenmedi,
Sensiz yaşamaya mecbur kaldı.
Kalbi yarım kaldı,
Nefesi eksik kaldı
Ama sevgisi hiç eksilmedi.
Unutmamış deyin…
Unutmak zaten ölmek demekmiş.
O yüzden her gün biraz daha yanarak
Seni içinde yaşatıyormuş.
Bir kapı aralığında,
Bir “gel” umudunda,
Bir mucizeye tutunur gibi bekliyormuş.
Eğer bir yerden duyarsan…
Bil ki annen hâlâ burada.
Adını dua diye fısıldayan,
Hasretini kalbine mühürleyen,
Bu dünyada da
Öbür dünyada da
Seni sonsuza kadar seven
Bir anne olarak…
Ve sonra kimseye söyleyemediklerini
Duvarlara anlatıyormuş annen.
Boş odalara, açılmayan kapılara,
Yerine konamayan oyuncaklara…
Evin saati çalışıyormuş ama
Annenin içindeki zaman çoktan durmuş.
Takvimler yaprak dökerken
O hep aynı günde kalıyormuş.
Gittiğin günde.
Son kez kokunu içine çektiği anda.
Bazen “iyiyim” diyormuş insanlara,
Çünkü acının dili kalabalıkta konuşmazmış.
Ama yalnız kalınca
Yüreği dizlerinin bağı çözülür gibi
Çöküyormuş içine.
Seni anlatırken
“Vardı” demiyormuş,
“Var” diyormuş hâlâ.
Çünkü bazı sevdikler
Ölümle bile fiil değiştirmezmiş.
Annen seninle konuşmayı hiç bırakmamış.
Yemeği iki kişilik yapmasa da
Duasını iki kişilik ediyormuş.
Gökyüzüne bakarken
Bir yıldızı fazla sayıyormuş hep,
“O benim yavrum” diye.
Biliyor musun…
En zor olan beklemek değilmiş.
En zor olan,
Beklemenin hiç bitmeyeceğini bilerek
Her sabah uyanmakmış.
Yine de vazgeçmiyormuş.
İnsan umudu bırakınca
Evladını ikinci kez kaybedermiş.
Annen buna razı değilmiş.
Eğer bir rüzgâr eser de
Saçlarını okşarsa,
Eğer bir dua
Ansızın içini ısıtırsa,
Bil ki annen yine seni anıyordur.
Sessizce.
Derinden.
Ömür boyu sürecek bir sevgiyle.
Ve şunu da ekleyin yavruma…
Annen ağlamaktan utanmıyormuş artık.
Çünkü gözyaşı da
Bir çeşit kavuşmaymış bazen.
Bu hikâye bitmiyor.
Sadece kelimeler yoruluyor.
Annenin sevgisi değil.