0
Yorum
1
Beğeni
5,0
Puan
39
Okunma
Onlar zannettiler ki
kelimeler kalabalığın terini siler,
merdiven aralarında biriken yorgunluğu sayar.
Oysa dizeler,
her akşam üstü birbirine benzeyen yüzleri
tek tek tanımaz;
otobüs camlarında çoğalan yansımalar
aynı yalnızlığı taşır sadece.
Bir şehir vardı,
sürekli konuşan ama dinlemeyen.
Meydanlarında umut satılırdı,
ceplerinde kırık sabır.
Herkes bir şeye inanır gibi yapardı,
inanmakla inanmış görünmek arasındaki
incecik çizgide
ayakta durmaya çalışarak.
Kalabalık,
insanın kendine en uzak düştüğü yerdi.
Birileri “biz” derdi durmadan,
ama kimse omzundaki yükü
gerçekten paylaşmazdı.
Sözcükler kutsala sürülür,
eller yine boş kalırdı.
İnanç,
ağızlarda dolaşan bir yalan,
kalpte unutulmuş bir sızıydı çoğu zaman.
Yalnızlık,
tek başına kalmak değildi;
herkesin içinden sessizce eksilmekti.
Işıklar altında görünmez olmak,
bin nefes arasında
kendi soluğunu kaybetmekti.
Ve hayat,
ne kadar yüksek sesle anlatılsa da
kimseye tam olarak değmezdi.
Çünkü hiçbir dize
topluca söylenen sözlerle kurtulmazdı,
ve hiçbir hikâye
bir başkasının kaderini üstlenmezdi.
Gün döner,
kalabalık yine dağılır,
insan insana kalırdı;
en zor, en çıplak hâliyle.
Sonunda hikaye
kırık bir gazelle biterdi,
eski usulle göğe bırakılan.
Bu yorgun dünya Dua ister, Ya Rab
Kırık insanlığımıza rahmet indir, Ya Rab
5.0
100% (1)