2
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
42
Okunma
İşte o sarı ayaz, o zifiri gece, bizim payımız.
Her birimizde bir yarım kalmış türkü, bir paslı hançer yarası.
Ne sultan sofrası gördük ne gümüşten bir beşik;
Biz , çuvalın içindeki o sönük kandiliz.
Diyorlar ki: “El etek tertemiz olsun,” unuttular;
Bu toprak, ana karnı gibi, günahı da besler, sevabı da.
Kusursuzluk denen o beyaz yalan,
Karganın gözündeki ışık kadar uzaktır.
Bizim alnımız yazgıdır,
Alnımız toprağın ıslak mührüdür.
Ey kardeşim, o köhne fermanı yak gitsin!
Suçlamak ne demek? Kendi yüreğini lime lime etmek.
O taş, o hışım, o dikenli kelime;
Önce sana batar.
Yüzümüzdeki her kırışık,
Saklı bir utancın belgesi..
Arınmak: Öyle nehir suyuyla olmaz, öyle gözyaşıyla değil.
Arınmak: O kör kuyunun dibine inmektir, kendi lekesine bakmak.
Kabul etmek: Bir mağrur başı eğmek değil, zalime boyun bükmek hiç değil;
Kabul etmek: Bu çorak gönlü, olduğu gibi sevmek demektir.
Biz eksik doğduk, biz eksik öleceğiz, tamam bil ki.
o büyük sevda, o yarım kalan umut,
İşte o biricik gerçeğimiz.
Ne yargıla ne yücelt; sadece yanında dur.
biz, bu acılı gökyüzünün altında,
Aynı yorgun dizleriz.
5.0
100% (3)