0
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
78
Okunma
bu çağın pas tutmuş sabahlarında
adını aradım.
Bir odanın küflü köşesinde değil,
zamanın çatlağında unuttuğun bir nefes gibi
yakınsın bana.
Ben şimdi,
ekran ışığıyla lekelenmiş yüzümü
gecelere emanet eden bir insanım.
Parmaklarımda kırılgan bir çağın izleri,
ceplerimde kaybettiğim dua kırpıntıları var.
Düşlerim,
bir semenderin kül kokan sırtında taşıdığı
son umut parçası kadar ıslak ve geçimsiz.
Sana sesleniyorum Nasrel,
çünkü bu çağda herkes hızla yitiyor
ama ben yine de birinin adını
yavaşça söylemenin
bir mucizeye benzediğini öğrendim.
Eğer bir gün
yorgun bir akşamüstü
kalabalığın arasından bana bakarsan,
bil ki yüzümde gördüğün o solgun gölge
sana çocukluğumdan sakladığım
kırkikindi yarasıdır.
Gelme demiyorum,
gelirsen tutamam belki;
çünkü bu çağda dokunan herkes
birbirinin küllerine dönüşüyor.
Ama yine de adını
dudak kenarımın eski bir titremesinde saklıyorum:
Nasrel…
Bu çağda seni aramak,
kayıp bir harfin peşinden
dünyayı dolaşmak gibi ağır;
ama ben,
yine de arıyorum.
Çünkü bazı isimler,
insanın kaderine küçük ve karanlık bir çivi gibi
çakılır.
Ve sen o çivinin sesisin. Duyuyorum.
5.0
100% (2)