0
Yorum
3
Beğeni
5,0
Puan
71
Okunma
Kadın…
Aşka dokunduğunda
yalnız kalbi değil,
ruhunun en eski yankıları uyanır.
Kökleri binlerce yıl öncesine uzanan
bir özlem titrer içinden;
sanki çoktan tanıdığı bir yüzü
yeniden hatırlar gibi…
Aşk onun için bedenin değil,
zamanın bile çözmeye cesaret edemediği
bir sırdır.
Rüzgâr saçlarına değdiğinde
sevdiğinin adını taşır,
deniz kabuklarının içindeki uğultuda bile
onun nefesini duyar.
Sevdi mi derin sever bir kadın;
gün ışığının değil
gecenin en sessiz ânının içine gizler sevgisini.
Kimse bilmez;
dudaklarının arasından çıkmayan bir cümle
kalbinin en kuytu yerinde
gökyüzünü baştan kurar.
Bir kadın âşık olduğunda
kendini bir adak gibi sunar hayata;
“Al götür beni nereye akıyorsan,” der
çünkü aşk,
onu kendi içindeki karanlığa bile
ışık saçan bir yolcu yapar.
Ve kırılırsa…
susar önce.
Ama o suskunluğun içinde
bir evrenin yıkılışı vardır.
Aşkın sönüp sönmediğini
kimse anlayamaz
çünkü kadın, acısını bile incitmeden taşır.
Yine de…
bir yerlerde küçük bir kıvılcım saklar hep
hem kendini
hem sevdiğini unutmamak için.
Belki döner,
belki dönmez o adam…
Ama kadın bilir:
Gerçek aşk,
geri gelmeyene bile dua etmektir
ve kalbin en derin yerinde
kimse duymadan beklemektir.
5.0
100% (2)