7
Yorum
16
Beğeni
5,0
Puan
130
Okunma
Yollara düşüyorum…
Kül olmuş bir derviş gibi,
Kırık dalların arasından geçerken
Her adımda başka bir yarayı uyandırarak.
Ben yürüdükçe dünya daralıyor,
Kalbim genişliyor—
İkisi de birbirine sığmıyor artık.
İçimdeki ruh, deliliğin kıyısında.
Ne bağışlanma ister,
Ne de kendini anlatma zahmeti…
Sorarlar:
“Bu söz nereden geliyor?”
Ben sadece susarım—
Çünkü benden önce konuşan,
İçimde kayıpsız gezen o eski ateştir.
Belki Yunus’un sır dolu nefesi
Geceleri omzuma çöküyordur.
Belki Musa’nın yarıp geçtiği deniz
Benim içimde tekrar kabarıyordur.
Belki Pir Sultan’ın dara çıkan ayak sesleri
Her gece rüyamda yankılanıyordur.
Belki Hayyam’ın zamana kafa tutan gülüşü
Kaderime çentik atıyordur.
Belki Nazım’ın gurbeti
Benim kanıma sürgün kokusu bırakıyordur.
Belki Deniz’in ipte sallanan cesareti
Gece vakti göğsümü yokluyordur hâlâ.
Belki Kerbela’nın ince hüznü
Saç tellerime bile işlemiştir.
Belki Borçka’nın dağ dumanı
Deliliğimi daha da derine çekmiştir.
Aklınızı yormayın boşuna…
Ben bir sırla yaşıyorum:
Kalbim ateş, ruhum rüzgâr,
Dilimse hakikatin kırık aynası.
Ne beni çözebilirsiniz,
Ne de ben çözülmek isterim zaten.
Ben, içimdeki o isyankâr nefesle
Kendimi her gün yeniden yakıp
Her seferinde başka bir külden doğan
Kömür kalpli bir dervişim…
5.0
100% (8)