9
Yorum
34
Beğeni
5,0
Puan
290
Okunma

Çok uzak da olsak, aşkın en güzeliydi.
Bir çanta dolusu mektup birikmişti...
Mektubun son cümlesine yazdığın;
“Seviyorum seni” sözünü tekrar tekrar okurdum.
Telefonun çalmasını,
postacının zile basmasını beklerdik...
Sabah erken gelmişti bir defasında.
Kahvaltı, çay hazırdı;
“Gel, beraber yapalım,” dedim.
“İlk defa kahvaltıya davet edildim,” dedi...
“Ben de ilk defa çok sevdim,” dedim...
Mektuplara sürdüğün gül kokusu
evden gitmedi...
Annem, “Bu koku cennet kokusu mu?” derdi...
Sevgisini Allah koydu kalbime,
sevdasını Allah yazdı yüreğime...
Anlaşmıştık, söz vermiştik birbirimize:
Her akşam dokuzda gökyüzüne bakıp
şarkımızı dinleyecektik...
Bazen de telefonda şarkılar söylerdin.
O kadar çok hoşuma giderdi ki...
Bir defasında ağlamış, konuşamamıştım.
Anlamıştın da: “Ne o, ağlıyor musun?” demiştin...
Ben de “Erkek adam ağlar mı?” demiştim.
Sadece ağlasam, burnumun direği sızlamıştı.
Sesini duyunca, bayram sabahına kalkan çocuk,
annesine koşan kuzu gibi oluyordum...
Çok seviyorum seni...
Bu kelimeyi söylemeyi dahi seviyorum.
Desen ki “Sevgini anlat, ne kadar seviyorsun?”
Vallahi anlatamam... O kadar çok seviyorum işte...
Nisan ayının son günleriydi...
Akşam seni almaya gelmiştim.
Sağa sola bakmış,
yanağıma bir öpücük kondurmuştun.
Gözlerin kızarmış, altı çökmüştü...
“Hasta mısın?” demiştim.
Sonradan öğrendim:
Akşama kadar yemek yedirememişler...
İtiraf edeyim mi? İki gündür ben de öyleydim.
Karşılaştığımızda ellerimiz terler,
kalbimiz tir tir titrerdi.
Aşkın tarifi buydu sanki...
O kadar çok seviyordum ki...
Yanındayken bile özlüyordum.
Saçlarına dokunduğumda,
parmak uçlarımdan kalbime,
kalbimden kalbine bir çağlayan akıyordu.
Firdevs’ten gül kokusu geliyordu sanki...
Selsebil damlaları süzülüyordu yanaklarından...
Bahar çiçeklerinin rengine bürünüyordu gözlerin...
Kader çizgisi...
Böyle yazılmıştı hayat kitabımızın önsözüne...
Sonra bir kara bulut yaklaştı üzerimize...
“Geçer, gider,” dedik; gitmedi...
“Bırakır, dağılır,” dedik; dağılmadı...
Her aşk hikâyesinde olduğu gibi...
Mecnun’un gezdiği çöl kumları savruldu gözümüze...
Ferhat’ın dağından kasırga esmeye başladı üzerimize...
Bu sevdayı nasıl fırtınaya çevirdik?
Hangi kem gözlerin nazarına geldik?
Bilemedik...
Savurdu, gitti...
Ateş güllesi mısralar mı vurdu bizi?
Anlayamadık...
Aşkın en acı şiirleri mi okundu üzerimize?
Altından kalkamadık...
Yaktı, yıktı... Yok etti en güzel hayallerimizi...
Masum sevdanın kazananı,
kaybedeni de belli değil.
Birden yağan sağanak yağmur gibi
sel vurdu bizi...
Her birimizi bir deryaya sürükledi...
Baharı beklerken
hazan mevsimi çöktü üzerimize.
Mas mavi rüyalarla gelmiştik,
gökyüzünü karartıp da gittik.
Ah be güzelim, ah...
Yalan dünyanın çarkına kapılıp
sevgimizi mi tükettik?
İlk esen rüzgâra
yüce sevdamızı neden teslim ettik?
Bir tanem... Canımın içi...
Söylesene, ne oldu bize?
Gök kubbe neden çöktü üzerimize?
Allah aşkına söyler misin,
böyle bir aşkın ilahi kudretine
nasıl asilik ettik?
Bu sevgiyi yüreğimize bırakana ne diyeceğiz şimdi?
Sadakatsiz hallerimizi hangi bahaneyle anlatacağız?
Hangi tövbe kapısına yüzsüzlük edip yüz süreceğiz?
Sevgiye ihanet kul hakkıdır.
Günahımıza niye ekledik be güzelim?
Niye ekledik be güzelim?
5.0
100% (17)