6
Yorum
42
Beğeni
0,0
Puan
565
Okunma
Sancının kül rüzgârı
öte vadinin mor gölgesine aktı.
Halbuki kervanın derisinde
hâlâ sürmeli geceler sürüyordu.
Evvelki gün
düş gövdemizle sürüklendik
bu ıssız düzlüklere.
Bugün uç belirdi,
süzülen ve kırılan.
Savruldu puslu sığınaklar,
tefin feri gibi
seherin ince nefesiyle.
Uyuyanlar uyandı usulca,
ve ellerin sarması uyku tutmamış
bir hüzünle aktılar
ay ışığı altında uzaklara.
Leylekler gitti, biz de ardınca
göğe astık yitiklerimizin resmini
yitmedi peşimizde çınlayan kav çiçeği
Her durakta solgun bir kaygı
gece nefesini tuttu, yıldızlar dondu
sustu sular ve gölgeler.
Alev gibi omuzladık her yükü,
köklerimizde nefes ve acının eşiği.
Sanki dünya bir sisin tülünde erimişti,
boğazımızda kor kopmalar, sessiz
bir şavk gibi yanan yangın.
Şimdi
Dalgaların aksine aktığı yerde çalınıyoruz,
Kılıcın sivri ucunda, tam göbeğinde acının.
Dert, lâl güllerle dolu bahçe,
Kervan halkasına ilişmiş bozkır sızısı bir çığlık...
gözsüz, kör bakışların çölünde
heyhat, geçiyoruz ufkun ötesindeki kuytulardan
Ellerin yetiyorsa uzan
dem tenli gurbet
.....