0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
57
Okunma
Gelen sesler, yıldızları delip geçen bir fısıltı;
Ölü evinin çatlaklarında yankılanan bir ağıt.
Kral mı devrildi tahtından?
Hayır, sadece bir nefes, Ve haremin çığlığı
Yaşamanın zorunlu ikileminde.
Oysa dışarıda, şehir, bir örümcek ağı gibi gergin,
Ambulans dıt dıt’ı, siren değil, çaresizliğin ritmi.
Kıvrımlı sokaklar, bilinmezlik kadar karmaşık,
Her kırmızı ışık, yaşlı kadının kalbinde birikmiş bir an.
Yatakta bir harita
Gözleri sonsuz boşlukta gezinir. “Ya kalırım, ya giderim,” der içindeki son komutan.
Gidecekse, gökyüzünün en soğuk perdesi çekilecek;
Kalacaksa, her nefes, bir kurşun yarası gibi açılacak.
Otoyol tıkalı, yollar kilit.
Kurgu gecikiyor.
Ambulansın yolu, kadının zamanından daha yavaş.
O ise, siperde kalmış son asker.
Hastalık bir esaret, iyileşmek zorlu bir kurşun;
Alnına değmeden, geri tepecek mi yaşamın emri?
Vadilerdeki yankı, artık evin duvarlarında.
Bir savaşın ortasında, tek başına ve çırılçıplak.
Dışarıdaki trafik, içindeki savaşın yansımasıdır:
Gidilecek yer belliyken, zorunlu yolun tıkanması.
Bir baş belası.
5.0
100% (1)