0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
106
Okunma
Güneş, iki gezegenin arasında asılı duran altın bir küre gibi parlıyordu.
Her bin yılda bir, “Güneşin Yolcuları” adı verilen kadim göçebe ırkı, ana gezegenlerinden koparak bu ilahi yıldıza doğru bir yolculuğa çıkardı.
Bu, bir göçten ziyade, ruhani bir yükseliş ayiniydi.
Öncüler, iki bedene sahip dört kanatlı varlıklardı. Onlar, sürünün en yaşlı ve en bilgesiydi; ruhları ve bedenleri, tek bir varlıkta birleşmişti. Güneşe en yakın olanları da onlardı.
Arkalarından, sayısız kanatlı beden, gökyüzünü bir nehir gibi doldurarak akıyordu.
Yolculuğun ilk durağı, “Kara Orman”ın üzerindeki gökyüzüydü.
Bu orman, zamanın ve mekânın dışında var olan, avlanması ve içine girilmesi yasak olan, kendine ait bir bilince sahip bir yerdi.
Sürü, ormanın üzerinde devasa bir daire çizerek bekledi; yoldan kopanları ve zayıf düşenleri toplamak için.
Güneş, ufukta yükselmeye başladığında, sürünün tamamı göl kenarına indi.
O an, ormanın derinliklerinden çıkan ve kendilerini “Gecenin Avcıları” olarak adlandıran varlıklar belirdi.
Onlar, Kara Orman’ın bekçileriydi ve bu kadim göçün bir kısmını, kendilerine ait bir ritüel olarak görüyordu.
“Puf” diye patlayan o ses, Gecenin Avcıları’nın av tüfeklerinden değil, mühürlü bir büyüden çıkmıştı. Bu, toprağa düşenlerin canlarını sessizce alıp, ruhlarını toprağa feda eden bir sihirli titreşimdi.
Bir an için, sürüden on tanesi, "kara bahtlı olanlar," havada süzülürken cansızca yere yığıldı.
Onların düşüşü bir trajedi değil, bin yıllık döngünün kaçınılmaz bir parçasıydı.
Güneşin Yolcuları’nın geri kalanı, liderlerinin öncülüğünde bir kez daha gökyüzüne havalandı.
Geriye, kamp ateşinin etrafına toplanan avcılar ve avlanması yasak olan ormanın asıl bekçileri kaldı.
Yiyeceklerini toplarken, ormanın derinliklerinden çıkan, yüzleri maskeli ve ellerinde kılıçlar olan orman muhafızları ile karşılaştılar.
“Bu toprakların kanunu çiğnendi,” dedi muhafızlardan biri, sesi ağaçların hışırtısı gibiydi. “Olanları gördük.
Kan dökmek yasak.”
Gecenin Avcıları, teslim olmak yerine çatışmayı seçti. Ancak ormanın bekçileri, onlardan daha hızlı ve daha çevikti.
Silah sesleri ormanı bir kez daha yankıladı.
Kara toprağa bu kez avcıların kendileri düştü. Gökyüzünde daireler çizen Güneşin Yolcuları, geride bıraktıkları karmaşayı fark etti, ama yollarından dönmediler.
Onların menzili, toprağın ötesindeydi.
5.0
100% (2)