3
Yorum
13
Beğeni
5,0
Puan
194
Okunma
yağmur yağıyordu yine. pencereye vuran her damla sanki senin adını söylüyordu. elimi cama koydum, soğuktu. senin ellerin gibi uzaktı. içimde bir serçe kanat çırpıyordu, gitmek ister gibi ama gidemiyordu.
bilirim, sen de orada bir yerde yağmuru dinliyorsundur. belki aynı anda, aynı gökyüzünün altında. ne fark eder ki... ben seni o yağmurda da, o sessizlikte de seviyorum.
gel artık. üşüyorum.
Penceremin camlarına taneler vuruyor.
Sen, dudaklarını kanatıyorsun, biliyorum.
Ben açıyorum pencereyi, taneler düşüyor sen gibi,
İzmir’in dağındaki meşhur ama meçhul mahalleye,
derin sessizlikte kollarım uzanıyor sana.
Varsın zaman dursun, gözler kayıp sevinsin örtüler.
Yanıp tutuşsun, kalp, uyusun.
Bir suskunluk sonrası gökyüzüne uzanan hoş seda,
tutkunun ilk görsel yansıması ve sonrası bitiş zili.
Uçmaya hazır artık serçeler,
penceremin kenarındaki ekmekleri bırakıp gitmek istiyorlar.
Dans şarkısıydı parantezler açan, virgüller koyan,
ünlemlere izin vermeyen ben!
Ama hep yanık kokusuyla, parantezleri kapatıp
noktalarla birleştiren ise, sen.
Sen dedim de, senin kokun geldi.
Senin yüzüne dokunduğum an…
Ah utangaç aşk, kaçmak nedir ki?
İşte insan yüzü döktü, döküldü damlalar
okyanusla birleştiğinde.
Yaprağından kırağı düşürdü toprağına deliren çocuklar.
Deliren çocuklar bizdik!
Biz hüznü de biliriz elbet,
havayı solurken tanelerin önünde.
Hep bahar değildi ya yaşadığımız.
Bir güz çekirdeğinde, merhabayı da saklarız elbet.
Saydık ki yokmuşuz, yürek kıyılarından dökülen közle.
Yağan karda üşüyüp, tadını alırız elbet.
Bir gece daha devrildi takvimden, farkında mısın?
Ey yüzüm, günün gittiğini geceye ağlayan aydan anla!
Tipi, fırtına, deniz gibi isyanlarımı, dilimden anla!
Güneşle gizlediğim yüzümü yazılarımdan anla!
Kıvılcımları alevlere tuttuğum taneleri, tutkumdan anla!
Su ver bir avuç tenime.
Anlat bana, hazan neden olur bu zaman?
Neden batar kaktüsün dikeni?
Acıyı ezber yapan göğsüm,
minyatür iğnelerim gibi acıtıyor geceyi.
Büyü mü var yoksa bizde?
Uzaktan biri o minyatür iğneleri mi batıyor sevgimize(!)
Yağmur yağıyor penceremin camlarına.
Dudağındaki şekere uzanıyorum, ulaşamıyorum.
O yalnızlık yalnız benim değildi,
bunu çok iyi biliyorsun.
Göçelim buralardan, kırmızı bakır rengi topraklara mesela.
Mesela Mardin’e, Diyarbakır’a, Afyon’a…
Mesela Trabzon’a…
Ama taneler savrulsun arkamızdan, biz baka kalalım.
Kar yağsın, tipi olsun, boran olsun,
ne fark eder ha, ne fark eder?
Kalpler bir olsun yeter.
Buluttan yağmur olup yağdı ekinlerin üzerine.
Ama yeter ki bir olalım.
Yalnız, sizin pencerenizde de yağmur yağıyor mu?
Nerede vuruyor taneler yüzünüze?
Nerede üşüyorsunuz sonbaharın hırçın rüzgarında?
Siz neredesiniz?
Oysa ben en çok gözlerinin uçurumunu sevdim.
Yanıp deli gibi sevdiğin halde, kaçışlarını,
yanarken için, için yandığı için zamanında su vermeyişlerini.
Su damlacıklarına sarılan bu adam,
kalbi yakınken sana, artık öpüş vaktidir.
Öp, üşüyorum!
Gel, sar, ısıt, yak!,
Hayati Gündoğdu
5.0
100% (5)