2
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
65
Okunma
Elimde bir dünya haritası var sanki,
yıpranmış, kenarları kıvrılmış, dillerin ve bayrakların
ince çizgilerle birbirine sürtündüğü.
Parmağımı gezdiriyorum üstünde:
nerede bir duvar varsa, önce gölgesini siliyorum;
sonra insanların yüzlerini, gözbebeklerindeki suyu çoğaltıyorum.
Ben “şah” olmayı değil,
insana faydalı bir rüzgâr olmayı dilerim:
tozu dumana katmadan esen,
ekin başaklarını eğip kırmadan okşayan,
çocukların saçlarına akıl ve merak kokusu bırakan bir rüzgâr.
Okullar kurarım
taştan duvar değil, pencereden ufuk yapan okullar:
her kapısı kütüphaneye,
her merdiveni laboratuvara çıkan,
avlusunda soruların serbestçe uçurtma gibi havalandığı.
Bir sınıfta bir kız çocuğu,
tarih dersinde geleceği anlatır;
bir sınıfta bir oğlan,
fizikte sevmenin yasasına dair tez yazar.
Cehaletin karanlığına,
gece lambasıyla değil, sabahın bütünüyle yürürüm:
kökünden sökerim o karanlığı,
yerine konuşan, düşünen, üreten ışığı dikerim.
Fabrikalar kurarım
dumanı insanın ciğerine değil,
sofralara ekmek, evlere onur taşıyan fabrikalar.
Torna sesini ağıt değil türküye katar,
çalışmanın hakkını terle değil, hukukla alırız.
Makinenin çarkına parmağını kaptırmaz kimse;
çark, insanı öğütmez,
insan çarka yön verir.
Üretmek, bir ülkenin şerefli gülüşü olur.
Sonra, ayrılığı üreten bütün aynaları
tek tek indiririm duvarlardan.
Bir yüzü diğerine yabancı kılan
o çizik, o leke, o buğu;
bir mendil suyla silinir gibi kalkar.
“Şu” ve “bu” derken
dilin ucunda biriken pası çözerim;
adlar kalır, hakaret düşer;
kimlikler kalır, kibir söner;
her ferdin alnına aynı sabah değsin isterim.
İnançla kavga etmem;
kavgayı, insanı insandan koparan putla ederim.
Taştan yüceltilmiş ne varsa,
insanın vicdanına, aklına, merhametine eğilsin derim:
meydanlar kurarım
mabetlerden geniş, pazarlardan sakin,
çocuk kahkahalarının, bilge sözlerinin yankılandığı.
Orada dua da susmasın,
bilim de kısılmasın;
her ikisi de insan onuruna eğilip
aynı sofraya otursun.
Zenginin gölgesiyle fakirin üşümesi biter:
gölgeyi dağıtır, güneşi pay ederim.
Ekmek hepimizin ağzında aynı tazelikte koksun,
su hepimizin dudaklarına aynı serinlikte değsin.
“Gavur” kelimesi sözlüklerden çekilsin;
“Müslüman” kelimesi yüreklerde yalnızca ahlâk koksun.
Birbirimize bakarken
pasaport değil, göz ararız;
gözün içinde saklanan
o incinmiş, o inadına yaşayan kıvılcımı.
Silahları toplayıp
artık anılmayacak bir kıtaya sürerim;
barutun küskün kokusunu
limon çiçeğiyle unuttururum.
Atomu, korkunun gölgesinden çıkarır,
ışığın ekmeğe, sağlığa, uzun ömre dönüşmesini izleriz.
Bir nehir olurum
Güneş’ten öteye akmam demem;
yeter ki yatağım insanlığa açılsın,
her kıyıda bir okul, her virajda bir klinik bırakarak
denize büyük, temiz bir ortak denize dökülürüm.
Devletlerin sınır çizgileri,
ansiklopedide bir sayfa kenar notu kadar kalır;
bayraklar birbirini tehdit etmez,
aynı rüzgârda kardeşçe dalgalanır.
“Adil” kelimesi,
artık kürsülerde değil,
pazarda, tarlada, fabrikada, okulda
günlük konuşmanın orta yerinde durur.
Bir çocuğun “yarın” deyişi,
bir annenin “korkma” fısıltısıyla aynı tınıya kavuşur.
Benim payıma düşen,
ne bir tahta, ne bir taç:
bir küreği paylaşmak olur;
yol açmak, kar küremek, fidan dikmek.
İnsanlığın alnındaki teri silecek bir mendil,
gözyaşını kurutacak bir omuz olurum.
Bazen bir öğretmenin tebeşiri,
bazen bir hemşirenin eli,
bazen bir işçinin baretindeki ışık olurum.
Ve bir gün,
takvimlerin ortak bir “bayram”a denk düştüğünü görürsem:
susarım.
Kalabalıkların gürültüsünde değil,
gülüşlerin sükûnetinde konuşur dünya:
kimse kimsenin üstüne bağırmaz,
kimse kimseden eksik sayılmaz.
O gün,
deniz kendi kendine alkış tutar kıyıya;
martılar daha alçaktan,
bulutlar daha yavaş uçar.
Biliyorum:
Varlığımız bitmez;
yanlış yol, doğru yola öğüt olur.
Ayrı gayrı diye tutturulan her yol,
bir köprüde, bir sofrada, bir parkta
aynı insana varır sonunda.
İşte o masanın ortasına,
adı “hepimiz” olan tek bir bayrak dikerim:
kumaşı merhamet, direği emek,
rengi özgürlük olan bir bayrak.
Ozan Güner “şah” değilim;
yalnızca sözün, emeğin, sevginin peşinde bir yolcuyum.
Yine de,
eğer bir gün elimden gelseydi,
bütün dünyayı tek bir iyi cümlenin gölgesine toplar,
“İnsan insana yurttur” der,
çekilir giderdim.
Ozan Güner Kaymak
Amsterdam, 07.11.2025