0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
78
Okunma
Ölüm sessiz bir kapı gibi açıldı o gün
Zaman sustu dünya nefesini tuttu
Rüzgâr bile adını söylemekten çekindi
Gökyüzü karardı ama ağlamadı
Çünkü gözyaşı bile ağır geldi o anın gerçeğine
Yatağında bir boşluk büyüyor hâlâ
Yastığın soğuk gecenin içinde seni arıyor
Ben o boşluğu ellerimle kapatmak istiyorum
Ama her dokunuşumda taşlaşıyor nefesim
Soğuk tenime kadar işliyor o yokluğun
Kalbim buz kesiyor senin sustuğun yerde
Sana gitme diyemedim
Çünkü gözlerinde çoktan gitmiş bir deniz vardı
Avuçlarımda çözülüyordu ellerin
Zaman sanki beni içinden koparıp aldı
Ölüm geldiğinde dua bile sessizleşiyor
Sözler donuyor dudakların kenarında
Şimdi odanda hâlâ senin yankın var
Bir fincanda yarım kalmış sıcaklık
Masada açılmamış bir mektup
Pencerede rüzgârın taşıdığı sessiz bir anı
Her şey seni hatırlatıyor
Her şey senden geriye kalan bir nefes gibi ağır
Geceleri gökyüzüne bakamıyorum
Yıldızlar senin gözlerin gibi parlıyor
Ama o parıltı yakıyor içimi
Evrenin bile sensiz kalmış bir kalbi var sanki
Rüzgârın sesiyle karışıyor adın
Her dalgada her sessizlikte yankılanıyor
Ve anlıyorum şimdi
Ölüm bir son değil
Eksilen bir nefesin öte yüzü
Yarım kalmış bir duanın yankısı
Sessizliğin içinden uzanan ince bir el
Sen gittin ama ben kaldım orada
Senin son nefesinin ardında
Zamanın donduğu o sonsuz sessizlikte
İsmail Gökkuş
5.0
100% (1)