0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
100
Okunma
Seni bu hale sen mi getirdin,
yoksa iyi olsunlar diye kendinden verdiklerin mi
birer birer eksiltti seni?
Bir gülüşüne dünyayı sığdırdığın insanlar,
şimdi sessizliklerinde boğuyor seni.
Bir zamanlar elinde ışık vardı,
geceler seninle aydınlanırdı.
Kendini değil, hep başkalarını ısıttın o ışıkla,
şimdi ellerin boş, kalbin üşüyor,
çünkü kimse fark etmedi
ateşinin senin içini yaktığını.
Birileri için sustun,
birileri incinmesin diye gözyaşını yuttun.
Kırıldın, belli etmedin.
Unutuldun, yine dua ettin.
Adına sabır dedin, adına kader dedin,
ama en çok kendine yalan söyledin.
Bir zamanlar umut kokardın,
şimdi küllerin içinde arıyorsun nefes alacak bir yer.
Bir “nasılsın”a muhtaç kalmış sesin,
bir “iyi ki varsın”a susamış kalbin.
Oysa sen vardın, hem de ne güzel vardın.
Ama kimse göremedi, kimse duyamadı seni,
çünkü sen herkesi kendi sesinden korudun.
Belki de insanın kendi yıkımını hazırlayan
en derin iyilik halidir bu.
Vermek, susmak, affetmek…
Bir gün geliyor, aynaya baktığında
gözlerinin içindeki o ışığın sönüşünü izliyorsun.
Ve kendi kendine fısıldıyorsun:
“Seni bu hale sen mi getirdin?”
Cevap sessiz.
Belki biraz sen,
belki biraz onlar.
Ama en çok,
“iyi olsunlar” diye kendini hiçe sayan kalbin.
Artık anlıyorsun;
bazı iyilikler insana değil,
insanın kendi ruhuna ihanettir.
Ve bazen sevmek değil,
kendini kurtarmaktır en büyük cesaret.
Kadir TURGUT
5.0
100% (1)