1
Yorum
14
Beğeni
5,0
Puan
93
Okunma
Henüz doğmamış bir çağın eşiğinde,
Sessiz dağlar gürlüyordu gökyüzüne.
Yedi rüzgâr birden esti kuzeyden,
Ve taşların kalbinde yankılandı bir ad: Altor!
Demirden elleriyle biçti zamanı,
Küllerden şehir kurdu, ateşten taht.
Her sabah güneşi kalkan gibi kuşandı,
Ve gölgesinden doğdu ilk savaş narası.
Denizler onu tanırdı,
Dalgalar çekilirdi ayak izine.
Yıldızlar diz çökerdi alnındaki yaraya,
Çünkü o yara, bir ulusun mühürüydü.
Ejderin kanıyla yazıldı ilk söz,
Göğün damarında aktı bin yıl.
Yeryüzü titredi adını duyunca,
Dağlar eğildi, “Kralımız döndü!” dedi.
Ama taç, ateştir; yakar kim giyerse.
Altor biliyordu bunu, sustu uzun.
Bir akşam, yıldızsız bir boşlukta,
Kalbini söküp toprağa gömdü.
Sonra bir çocuk doğdu aynı vadide,
Saçları ışık, gözleri şimşek gibi.
Rüzgârın dilinden öğrendi sözü,
Taşların sabrından aldı yüreği.
Büyüdü dağlarla, sustu nehirle,
Her sabah yeniden doğdu seherle.
Gökyüzü dokudu alnına yazgı,
Yıldızlar fısıldadı gizli gerçeği.
Bir gün baktı, dünya değişmiş yine,
İnsanlar unutmuş özünü, kökünü.
Gülümsedi hafif, dedi kendi kendine:
“Gerçek acıdır, ama güzeldir özü.”
Rüzgârlar yeniden şarkıya durdu o gün,
Eski taşlar fısıldadı: “Işığın Oğlu geldi.”
Toprak, unuttuğu bir nabzı yeniden buldu,
Gökyüzü, yemin eder gibi parladı ufukta.
Çocuk yürüdü sessiz tarlalar boyunca,
Ayak bastığı her yerde otlar filizlendi.
Kurtlar önünde eğildi, kuşlar sustu,
Çünkü sesinde babasının yankısı vardı.
Gece, onu yok etmek için çöktü üstüne,
Karanlık, eski dostunu tanımak istedi.
Ama çocuk, elini kaldırdı göğe doğru —
Ve karanlık ilk kez geri çekildi.
Altor’un kalbi, toprağın derininde attı,
Bir ışık sütunu yükseldi mezarından.
Dağlar bir kez daha eğildi sessizce:
“Soyu sürüyor,” dedi rüzgâr, “ışık sönmedi.”
Işığın Oğlu, kaderin eşiğinde durdu,
Bir elinde ateş, bir elinde umut.
Ve o an, zaman yeniden biçimlendi —
Karanlık ve aydınlık, tek bedende buluştu.
O günden beri yıldızlar farklı parlar,
Ay, başka bir dilde doğar her gece.
Çünkü bilirler ki, her ışığın gölgesi vardır —
Ama bazen gölgeden de doğar ışık.
İnsanlar efsane sandı onu,
Taşlara kazınmış bir düş gibi anlattılar.
Fakat her şimşekte, her doğan güneşte
Bir anlığına görünür o altın siluet.
Rüyalarına girer çocukların bazen,
Elinde bir meşale, gözlerinde fırtına.
Der ki: “Karanlık seni yutarsa korkma,
Çünkü ışık hep içinden doğar.”
Ve o söz, bin yıl sonra bile sürer,
Köylerde, kalelerde, unutulmuş dillerde.
“Altor’un kanı sönmez,” der yaşlılar,
“Yeniden doğar, dünya karardığında.”
Bir gün, kuzey rüzgârı yine delirdi,
Gökyüzü yırtıldı mavi bir çığlıkla.
Dağların kalbinden yükseldi bir alev,
Ve o alevin içinden çıktı çocuk — büyümüş artık.
Artık adı yoktu, çünkü isimler dar gelirdi,
Yüzünde hem Altor’un yarası, hem dünyanın umudu.
Kılıcını değil, ellerini kaldırdı bu kez —
Ve ışık, kelimelere dönüştü.
Dedi ki: “Ben savaş için değil, denge için geldim.
Karanlık düşman değildir, sadece unutturulmuş kardeş.”
O an, gölgeler bile başını eğdi,
Çünkü ışığın gerçeği, sessizlikte yankılandı.
O günden sonra hiçbir gece tam karanlık olmadı,
Hiçbir gün tam aydınlık da.
Çünkü Altor’un soyundan gelen çocuk,
Işığı da, karanlığı da birleştirdi kalbinde.
Ve destan böyle bitti sanılır hep,
Ama her çağ yeniden yazar onu.
Zamanın ötesinde, unutulmuş bir vadide
Rüzgâr hâlâ söyler:
“Işığın Oğlu, henüz bitirmedi yolculuğunu..
Yıllar geçti — nehirler yön değiştirdi,
Gökyüzü eskidi, yıldızlar soldu.
Ama vadide hâlâ yankılanır bir ses:
“Işığın Oğlu, uykudadır — günü gelince dönecek.”
Mustafa Yaman
01 ekim 2025
5.0
100% (2)