0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
45
Okunma
Özü bırakıp cilaya koştun yine, gözüm;
pelerin gibi ışıldayan yüzlere
adı aşk olan kısa bir büyü giydirdin.
Boyanın üstünden geçtin,
altında saklı yarayı görmeden.
Kalp, iradeyi yalnız yakaladı bir akşam;
nefis, aklı kör kuyulara itti.
Diller bülbül kesildi, eller bir oldu,
gösteri sürerken içimde
küçük bir çocuk “dur” dedi—duymadın.
Çarşının ışığına aldandın;
vitrinde gördüğün her pırıltıyı
kaderime yazdın sanıp sevindin.
Oysa her gülün gölgesinde diken büyür,
her tatlı sözün ardında hesap durur.
Kiraz diye baktığın dudak,
bir anlık şeker;
yaraya sürülünce daha çok yakar.
Merhametimi rehine yaptın,
ömrümü de ipotek.
Sormadın, araştırmadın—
beklemenin de bir dua olduğunu unuttun.
Hikmeti olmayan acele,
okun yaydan çıkışı kadar hızlı
ama dönüşü olmayan bir yoldur, gözüm.
Gel şimdi, aynayı çevir içeriye:
insanın özü, kalabalığın sesi değildir.
Sadakat, gürültü sevmez;
hakikat, az konuşur, çok yaşar.
Sevgi, layık olana varınca çoğalır.
Kırdığın aklı topladım,
kuyudan çekip suyunu içirdim;
gönle usul usul haber saldım:
“Güzele değil, iyi olana aç kapını;
yolu dürüst olan, yol arkadaşıdır.”
Ozan Güner der ki:
gözüm, artık yaldıza değil
emeğe, vicdana, kadere bak.
Bundan sonra niyazım;
insanlık kokan yüzlere—öze.
Ozan Güner Kaymak
Amsterdam – 26.09.2025