1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
87
Okunma

Teninin sessizliğinde yanarım,
bir fısıltı gibi girer kulaklarıma nefesin,
dudaklarının kıyısında asılı kalan sözler
bütün evreni titreten bir sırdır benim için.
Gözlerin…
karanlığı ateşe çeviren iki gece kandili,
bakışında erir zaman,
ve ben kaybolurum bir anın sonsuzluğunda.
Parmakların omzumda bir yolculuk,
her dokunuşunda dağılır yüzyıllık buzlar.
Göğsünde kalbini dinlerken,
bedeninin diliyle konuşur ruhun.
Tenin, şarap gibi damla damla akarken dudaklarıma,
dünya küçülür, sen büyürsün.
Adımlarımız gölgeleriyle dans eder çarşaflarda,
ve terimizin tuzu olur aşkın imzası.
Gece, kıvrılır belinin çizgisine,
ay, saçlarına düşer bir örtü gibi.
Sen nefes aldıkça çoğalır karanlık,
ve ben, her nefesinde yeniden doğarım.
Sus artık, konuşma…
Sözler küçültür bu yangını,
bırak yalnızca bedenlerimiz anlatsın
ruhların çoktan bildiği hikâyeyi.
Her öpüş, bir kapı aralar sonsuzluğa,
her bakış, bir kıyamet başlatır.
Sevişmek, bizim için sadece yakınlık değil;
dünyanın bütün yüklerini
bir anda sırtımızdan atma hâlidir.
Ve sabah,
terimizin kokusuyla uyanan odada
bizden başka hiçbir şey kalmaz:
ne zaman, ne mekân…
yalnızca sen, yalnızca ben,
ve aşkın çıplaklığı.
5.0
100% (2)