1
Yorum
10
Beğeni
5,0
Puan
127
Okunma

Zorlandığım bir dünyadayım…
Ama artık yalnız değilim.
Çünkü kendi içimde
bir ev buldum.
Kapısı zamana bakan,
pencereleri geçmişe açılan,
duvarları sessizlikten örülmüş bir ev.
Yıllarca o kapının önünde bekledim;
bazen titreyerek ellerim,
bazen umutla…
Ve bir gün,
avucumda anahtara dönüştü cesaretim.
Açıldı kapı.
Adım attım içeri
Işıkta süzülen tozlar,
dönüyordu havada tanır gibi beni.
O evin odalarında
düşlerimle barıştım.
Kırgınlıklarımı yere bıraktım,
her birini şefkatle sardım.
Geçmişin sert sesi,
yavaşça dönüştü ninniye
Köşede oturan Hikmet,
gözlerinde bin yıllık bir deniz taşıyordu.
Sözleri az,
suskunluğu ağırdı.
Vefanın,
sadakatin,
yalnızca başkalarına değil
kendime de borçlu olduğum bir yemin olduğunu
orada anladım.
Çünkü en büyük yolculuk,
ayakların değil,
ruhun yürüdüğü yoldur.
Ve o yol…
Haritasızdır.
Bazen gölgen,
gece gibi düşer üstüne.
Bazen ışığın,
gözlerini kamaştırır.
Ama her adımda,
içindeki eski,
kadim hakikate
biraz daha yaklaşırsın.
En kıymetli keşif,
kendi varlığının farkına varmaktır.
Kendi sesini tanımak…
Nefesini sevmek…
Kalbinin ritmini bir şarkı gibi ezberlemek…
Ve bilirsin,
dünya ağırlığını indirir hafifçe omuzlarından
Doğru kalmak,
iyi olmak,
vefa göstermek…
Bunlar görünmez ödüllerdir,
ama ruhu yüceltir,
açar kalbi,
olgunlaştırır gönulleri
Çünkü gerçek zenginlik,
Degil başkalarının gözünde
kendi vicdanının huzurunda ölçülür.
Ve artık biliyorum ki…
Dünya bazen sert bir rüzgâr,
bazen yakan bir güneş,
bazen olsa da yorucu bir yokuş
içimdeki o ev gerçek
hep bana dönüş yolunu gösterecek.
Eylül Meral YAĞMUR
5.0
100% (3)