0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
140
Okunma
İnsanın içinde bir saray vardır; duvarı nurdan, penceresi sırdan… O sarayın kapısı ne doğuda ne batıda, ne yerde ne göktedir. Yalnızca gönlün uyanınca açılır.
Nice insanlar o kapının önünden geçer, ama kendi ayak sesinden başka bir şey işitmez. Çünkü kapı, göze görünmez, kulağa duyulmaz. Onu ancak susanlar fark eder.
Bir gün olur, gönül yorgun düşer; ne kelime yeter, ne yol… İşte o vakit, kalbin derinliğinde bir ışık yanar. O ışık ne sabahın güneşi, ne gecenin ayıdır; o, ezelden beri sende var olan hakikat kandilidir.
Güneş doğar ama bu başka bir doğuştur; toprağı değil, ruhu ısıtır. Yağmur yağar ama bu başka bir yağıştır; yeri değil, gönlü yeşertir. Ve rüzgâr eser; alnına dokunur, “Sen Ben’im” diye fısıldar.
İnsan arar… kimi taşta, kimi gökte, kimi başka gönüllerde… Ama bil ki, aradığın şey senden ne bir adım ötede ne bir nefes geride. O, sende saklıdır; sen ise O’nda.
Ve bir an gelir, bütün gürültüler susar. Zaman durur, mekân silinir. Sadece tek bir ses kalır:
“Ey kulum, ben sendeyim… Sen de bendesin…”
O zaman anlarsın: Yürüdüğün bütün yollar, aslında seni kendine getirmiştir. Ve en uzun yolculuk, insanın kendi içine yaptığı yolculuktur.
5.0
100% (1)