12
Yorum
54
Beğeni
5,0
Puan
504
Okunma
Senden önce,
kelimelerim vardı benim,
bir de avucumda biriktirdiğim kırık dökük benzetmeler.
Çiçekleri anlatırdım, yıldızları, sığ denizleri…
Sonra sen geldin.
Bir bahçenin toprağındaki bütün bir hayat gibi geldin.
Anladım ki ben sadece koparılmış gülleri anlatmışım,
oysa sen, köklerin sabrını, tomurcuğun sancısını,
ve yaprağın üstündeki çiğ tanesinin bütün bir evreni yansıtan bilgeliğini taşıyormuşsun.
Senin ellerin…
Sanki asırlık bir çınarın gövdesine dokunur gibi dokunuyor hayata.
En telaşlı anları bile usulca yatıştıran,
en karmaşık düğümleri sabırla çözen bir sükûnet var parmak uçlarında.
Seni izlerken,
dağınık bir odayı değil, dağınık bir ruhu topluyorsun sanki.
Her hareketin, acele etmeden varmanın,
koşmadan yetişmenin dersini veriyor dünyaya.
Gözlerinde bin yıllık ağaçların dinginliği,
sesinde, en hırçın nehirleri bile sakinleştiren o bilge mırıltı.
Seni sevmek,
acemi bir şairin en kâmil dizesini bulması gibi.
Birdenbire her şeyin anlam kazanması,
puslu bir havanın aniden açılıp,
ufuk çizgisinin netleşmesi gibi.
Bilirsin, aşk bazen kör bir alevdir, yakar geçer.
Ama sana duyduğum,
asırlık bir şöminenin ateşi.
Isıtan, aydınlatan, etrafına toplayan.
Varlığında sadece bir sevgili değil,
kaybolduğumda yolumu bulduğum bir pusula,
yorgun düştüğümde yaslandığım sağlam bir duvar buluyorum.
Bu şiir ne ki?
Senin o usta sükûtunun yanında ne kadar da acemi…
Sana olan hayranlığımı anlatmaya çalıştığım her kelime,
o engin denizin kıyısına vuran çaresiz bir dalga sadece.
Çünkü sen, yazılmış bütün şiirlerden daha derinsin.
Sen, bestelenmiş bütün şarkılardan daha ahenkli.
Sen, ezberimdeki en usta sanat eseri,
yaşadığım en gerçek şiirsin..
Merdümgiriz
5.0
100% (27)