0
Yorum
8
Beğeni
5,0
Puan
190
Okunma
I-
Boynu bükük yiğitler, utangaç bakışlar
Irzına geçilmiş toprağın ter kokusu
Sussan korkak, konuşsan hain! derler korkusu...
Bi tuhaf memleket, ölünmüş, can alınmış
Hıncına sabır katmış analar
Çocuklar babasız büyümüş
Ezilmiş yılanın başı...
Ya de bana şimdi
Şu konuşan, kimin kardaşı?
Yanlış mı bildik? Kimi düşman belledik?
Ya kim vurdu bizi sırtımızdan, yaktı ciğerimizi
Biz niye gözyaşına boğduk en sevdiklerimizi?
Yanlış mı öldük? Biz hangi celladın üstüne yürüdük?
Neyi savunduk biz neyi!!
Kimin namusu saydık bağımız bahçemizi?
Geldim kapına yüreğim kıtlık kıran
Öfkemi zulamda taşırım
Üstüm başım hasretlik, dargınım yokluğuna
Hadi gel...Bir tek senle barışırım..
II-
Usanır çığlık, bıkar acı, sen bilmezsin
Bilmezsin nasıl görünür namluda hasret
Ölüm kusarken gece...
Yazsan üç satır mektup kanlı molada
Desen özledim! Ulaşır mı sabaha, bilmezsin...
Sivazlar sırtını, adına hürriyet dediğin
O yalancı mecburiyet...
Ya sev! Ya terket! diye inlerken dağlar
Bir fahişe gibi satılır uğruna öldüğün topraklar, bilmezsin..
Ve bir isyandır düş’üm
Çok zamandır sensiz kalmışım bilmezsin...
Nasıl ister yüreğim seni, delice öykünüşüm
Dudağın ıslağına, saçının terine
Ah’ımla girerim kavganın orta yerine, bilmezsin...
Sırtını verdiğin dağ değil
Yanıltmasın seni dost bakışlar
Hep güzel konuşurlar dillerinde kahpe hükümran!
Sorsan, nedir dava dediğin?
Nedir ulan senin vatan dediğin?!
Bak! der... Görmüyor musun? Döndü devran!
Sırtını verdiğin dağ değil
Bir adım geri atsan uçurum
Ben sabrımı buğday gibi biçerim!
Bilmezsin...
II-
Ölümdür, gezer fakir/haneleri
Kerpiç duvarlı, çulsuz bahçede açar hüznün gülü
Çarpar yüzüne bir Ağustos sıcağı
Koynunda saklar taze gelin, Eylül’ü...
Gün o’dur, adın düşer toprağa
Hani derler ya, toprağı sıksan Şüheda!
Heyyy gülüm! Devran başkadır artık
Kervan başsız yürür
Ormana katliam düşer, toprağa siyanür!...
Ağzı tövbeli günahlar işlenir
Secdeye durur iblisin dölleri
Bir acayip iştir kafan karışır...
Oysa anaçtır Anadolu, toprağı bereketli
Fışkırır ambarından yüzyıllardır
Fıskırır açın, yoksulun rızkı
Ya kimdir bu talanın sahibi?
Kim kuruttu bu gölleri?
Sen hâlâ aynı sanırsın
Oysa Bahar sinsicedir, ki nicedir
Uçurtmaya öykünmez çocuklar...
Hâlâ aynı sanırsın
İnsan değişir, mevsim dönüşür
Göç ayazı vurur köylere, tütmez ocaklar...
De hadi, gidelim buralardan
Ne el veririm haine, ne ihanete alışırım
Yorgunum yokluğuna, gel!
Bir tek senle barışırım...
5.0
100% (3)