İçime düştü kıyamet, fenâ rüzgârıyla.. saçları dağılıyor bir çocuğun, derinleşen bağların güneş tüten gözlerine. Su kımıldıyor, eşikte yaprak sallanırken, yanımda yanık dağ.
Nasıldı örtüsü zulmetin
İçimin mavibulutlarına eklenen tecelli, gülen bir bahçenin odalarına hülyamı kuytular. Irmağın sevişgen rüzgârı nazlı bir nakışla göğü gererken alnımın çatısına, uykusuz gecenin parmaklarında tohum, küçük bir şehir gibi boy atar avuçlarıma. Sesini duyuyorum pencerelerin; saçları dağılıyor bir çocuğun, yıldız fenerleriyle. Tül ardı gölgelere mızıkalanan yağmurlar geçiyor, damla damla bir hikaye birikiyor içimde.
Falezin çiçek dengesinde kıyı kanatları öyle güzel resim, eriyen yalnızlığın düş ağaçlarında dudakları yeşilin, ve ruhun üzüm toplaması. Harman sessizliği Sana sesleniyorum Elimden tut. Saçları dağılıyor bir çocuğun, nefes gizliliğinde.
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Harika duygularla her zaman ki gibi ;yazmış olduğunuz gönül sesinizi beğeniyle okudum, gönlünüze gelen ilhamınız bol olsun , yazan kaleminizin mürekkebi kurumasın, selam ve sevgilerimle kalın sağlıcakla...
Duyuların dünyasında bir kıvılcım daha çakıyor yine sevgili Tesbih şairimiz. Özenle belirlediği kelimelerinin her biri yine bir başka gösterinin parçacıkları olmuş. Hem büyüleyici hem de kısa süreli ve yoğun bir parlamaya sahipler. Kimi zaman su gibi akarken, kimi zaman da kıyıda duran bir taş gibi sessiz.
Fena rüzgarıyla kopup gelen, içe dönük sessizliği bozan bir yükselme var şiirde. Şiirin rüyamsı yapısı içinde aniden gelen o sesleniş biz okurları da o hayalin içine dahil ediyor.
Her şey bir tülün ardından başlıyor. Bir şeyin ardına gizlenmiş, görünenin değil sezilenin peşine düşmüş gibi, kendi karanlığının sesini dinleyen bir şiir bu. Sözcüklerin doğrudan anlatmaktan imtina ettiği, anlatmanın ötesinde bir hâli ima ettiği metinlerle, klasik bir anlam taşımaktan çok, kendi ruh halini okura bulaştırıyor.
O, şiirin üzerine örtülmüş sır tülünü kaldırmak istemeyen, hatta o tülün ardında daha zengin ve katmanlı bir hakikat olduğuna inanan şairdir. Şiirde kelimeler herhangi bir düşünceyi açıklamak için değil de bir hissi, bir çırpınışı, bir fırtınayı taşıyabilmek için dizilmişler sanki.
''Şiir, insanın yalnızlığa karşı en zarif isyanıdır'' Yalnızlığın kendiyle yüzleştiği yerde kelimelerle örülmüş bir sığınak inşa eder insan. "İçime düştü kıyamet," diyerek başlayan dizeler, işte bu sığınağın ilk taşıdır. Şiirin diliyle konuşmak, kayalıklardan toplanan incilerle hayatı yeniden örmektir. Yaşamak, sadece nefes almak değil, aynı zamanda anlam üretmektir. Ve anlamın en saf hali, bazen sadece bir damlada, bir çocuk saçının savruluşunda, eşikte sallanan bir yaprakta gizlidir.
''Şiir, geçmişin hatırasına geleceğin hayaline seslenir'' Irmağın rüzgârıyla göğü geren o hülyalı ifade, aslında insanın kendi içinde kurmak istediği bir evdir. Dışarıdaki dünya her geçen gün biraz daha daralırken, insan kendi iç uzayını genişletmeye çalışır şiirle. Bu bir bakıma varlığa karşı bir özgürlük tasarımıdır. Başkalarının tanımlarına teslim olmadan, kendini yeniden tanımlama cesaretidir.
Tül ardında görünen gölgeler, hep bir masal gibi geçer gözümüzün önünden. Yağmurlar sessizce bir hikâye biriktirir içimizde, her damla bir zaman, bir duygu, bir yitikliktir. Aynı zamanda her damla var olmanın gerekçesi, bir yeniden başlama ihtimalidir.
Şiir, yalnızca geçmişe yaslanmaz. O, geleceği de hayal eder. Yıldız fenerleriyle aydınlatılan bir çocuğun yüzünde hâlâ bir umut vardır. Umut, her zaman incinmiş bir yerden doğar. İnsan bazen çok özel bir ürperme hali olan aşkı bile mezarına gömer. O yüzden şiir, kalbin bile dışına çıkma girişimidir. Kendi duygusuna bile itimat etmeyen insan kelimelere tutunur bu yüzden. Kelimeler, zamanın kuşatmasına karşı kurulan o iç kale gibidir. Şiir bu kalenin yüksek kulelerinden bir çığlık gibi yükselir.
İnsanın gözünden süzülen her damla, sadece hüzün değil, aynı zamanda bir itirazdır. Bu dünya böyle olmak zorunda değil dercesine.
Şiir, işte o "zorunda" kalmışlıklara karşı bir geçit açar. Kalabalığın içine gönderilen bir yalnızlık elçisidir o. Ve elinde tuttuğu tek şey titreyen bir harf olabilir ama o harf, dünyayı yeniden kurabilecek kadar güçlüdür.
Şiir bize susmayı öğretirken aynı zamanda varlığımızın büyüsünü fark ettirir. Dudaklarında yeşeren ağaçları görürüz dizelerin. ''Elimden tut' derken İnsan, yalnızlığının içinden bir başka yalnızlığa böyle seslenir.
Kıyı kanatlarında resimleşen o düş, aslında hepimizin içinde sakladığı masum bir arzudur. Dünyayı yeniden yaşanır kılmak, incinmiş bir gökyüzünü yeniden mavileştirmek.. işte bu arzunun sesi, ancak şiirin diliyle duyulur. Çünkü şiir, kelimelerin taşıyamadığı anlamların da evidir. Harflerden taşan ikinci hayattır. İnsan ömrünü, insanlığın ömrüne bağlayan o görünmez köprüdür.
Sonunda, "Hadi gidelim," dediğinizde, fiziki bir hareketten ziyade ruhsal bir geçişe adım atmış oluruz. İçinizdeki kıyametten, incilerle donattığınız bir sessizliğe, o tülün ardındaki hakikate gitmektir bu.
Tül ardındaki bir ışık gibi; zarif, sarsıcı ve derin bir şiir. Tesbih şair, edebiyat denizinin derinliklerine korkusuzca dalan bir duyu dalgıcıdır. İmgeleri denizin dibinden toplanmış bir mercan, bir istiridye, bir anlam incisidir. Kelimelerle düş gören bir çiçek, karanlığa değil, gölgeye dokunan bir ay ışığıdır onun kalemi.
Açılış dizesi “İçime düştü kıyamet” hem bireysel bir kırılmayı hem de içsel bir dönüşümü işaret ediyor. “Fenâ rüzgârıyla” ifadesi, tasavvufî anlamda benliğin yok oluşunu (fenâ fi’llah) çağrıştırıyor. Bu kıyamet, dışsal bir yıkım değil, ruhun içindeki fırtına. Ardından gelen imgelerde—“saçları dağılıyor bir çocuğun”, “su kımıldıyor”, “yanımda yanık dağ”—hem kırılganlık hem de doğanın metaforik diliyle örülmüş bir ruh hali hissediliyor. “İçimin mavi bulutlarına eklenen tecelli” dizesi, ilahi bir dokunuşu, iç huzur arayışını simgeliyor. Şiir, doğanın ve varoluşun ritmini, “ırmağın sevişgen rüzgarı” ve “küçük bir şehir gibi boy atar avuçlarıma” gibi imgelerle duyumsatıyor. Çocuğun dağılmış saçları tekrar tekrar dönen bir motif gibi karşımıza çıkarak zamanın içinden geçerken kaybolmayan bir masumiyeti temsil ediyor. Son bölümlerde, düş ve gerçek iç içe geçiyor. “Falezin çiçek dengesinde”, “dudakları yeşilin” gibi soyut ama çağrışım gücü yüksek imgeler, şiiri neredeyse bir rüya dokusuna büründürüyor. “Hadi gidelim” çağrısıyla ise şiir bir iç yolculuğa, bir kabullenişe ya da teslimiyete varıyor. Tebrik ve takdirlerimle, sevgiler
Doğa, çocuğun saçlarının dağılması, ırmak, yağmur damlaları; hepsi birleşip şiiri eşsiz bir atmosferle sarmış. Kaleminizle bir rüzgar gibi dokundunuz yüreğimize, Falezin çiçek dengesinde açan o nazlı nakışlar için teşekkürler.
Güzel hoş bir eser Kutladım değerli kalemini, yazdıran yüreğini Nice güzel şiirlerde buluşmak dileğiyle Şiirle kal, sevgiyle kal, sağlıcakla ve hoşça kal
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.