21
Yorum
77
Beğeni
0,0
Puan
1246
Okunma

yüzünde küllerin bacısı
ellerinde sararmış kağıt kokusu
yok artık
günü yeşil
günü ölümsüz kılmanın zamanı
o saatlerde bir efsane gibi süregelen
ganimeti yağmur kokan
bilinmezliğin uyku surlarında
yok artık uyuşturmak ölümü
saçlarında cansız gül unutkanlığı
bir kör ışık sızması
yok artık bir merhabanın sıcaklığı
şimdi o saatlerde
belki bir dağ çiçeğinin sırrından geçer gibi
belki de sonbaharı görmeden güne çatlayacaksın
bir hatıranın
çökeltileri arasından bakar gibi
yıkılmış günahlar üstüne
veremli kahkahalar üstüne
ebabil gagasından ilahi bir nakarat çeker gibi
kahverengi özlemlerle öpersin yanağından göğün
kırmızıya mayalanmış bir efkârın
dağlarında meler gibi
kalbinden bir parçayı söküp atar gibi
bakışlarında bir öykünün ikinci yarısı
yitirdiğin her damlada
kurak bir özgürlük sallar nefesin
kıvılcımlar çekilir ucuna kirpiklerin
beklemekten yorgun düşer belki de
sırtında sıratı taşıyan çöller gibi
dağıtabilir misin karanlığın yasağını
ateş böceğinin aklından geçer gibi
satır arası vitrin camlarından
en süslü yakarışlar serersin de yollarına
belki de dönmeyecektir beklenen
beyazın en ölüm zamanıdır
önce sesin silinir, sonra yüzün buğulanır
İki metrelik mekanında
kendisine ulaşacak bir duadan
medet uman ölüler gibi
kutsal bir ayette af bekler gibi
_boran