4
Yorum
37
Beğeni
0,0
Puan
593
Okunma
Tesbihcenin Borancası ...
sanki senden önce
bir sürü savaş geçmiş üstümden
bir sürü zafer kaybedilmiş Dahlia
“ben” dediğim ne ki sensizlikte
yak gözlerini
gizleme o sonsuz huzmeyi
ah, ey vakit!
benliğimi sallayan gümüş urgan
gel ey!
tut ellerimden
kılcal bir ölümdür şimdi sensizlik
ben geceleri
avuçlarımı mum gibi yakarak
sana bir ömürlük aydınlık diliyorum
sen ağladıkça kararıyor ömrümün penceresi
ben yokluğunu ömrüme kefen diye sarıyorum
ne vakit yazmasam
dilim isyan ediyor
kalemim beni mahkemeye veriyor
ey benim ’’yıldız gözlüm’’
bizi kim sürgün etti bu mesafeye
hangi günahın kefaretiyiz biz
yak gözlerini
yıkılsın içimdeki putlar!
ey gözlerinde yandığım sabah ezgisi
sesini eğme!
ey kıvılcımlar çaktığın yerleri yurt edindiğim bakış
bir hicaz treni geçiyor alnımın çizgilerinden
uzakları kıyamet gibi göğsümde taşıyorum
iklim iklim sökülüyorum
yolu ezbere bilen bir yitiğim seninle
ben hâlâ yaşıyorum sanarak
bir düşün avlusunda çırpınırıyorum
ışığı kırılmış her yıldızda izini görüyorum
ey kalbimi kıble yapan bakış
dağ çayırlarında adını şakıdığım kuş sesiyim ben
biraz daha dağıl
yamalı yalnızlıklarımın uçurumuna düş de
ben seni orada seveyim
ah!
göğsümde büyüttüğüm o eğri çağrılar
sırlı bir parantezde iç içe geçmiş mezarlıklar
şiirler dolusu kıyılmış fidanlıklar
gözbebeklerime oturmuş bir resmin var
kartpostal bakışları donmuş
yalnızlığın sarışınlığını kaybettiği yerde
yüzüme dokunmuş bir serinlikte yeniden başla
ne olur yeniden başla
bir gül yağı gibi sin üstüme
sen göğsümde çırpınan yabanıl defne
göğümü yaldızlayan su perisi
eğil de budaklarından öpeyim
yeşile çalan gözbebeklerinde
öfkenin en uysal yerinden
yeni bir ben sürgün et içinden
hep bana aykırı, ama hep bana
ah, gelsen!’
gelsen de bir kelimeyle sarılsan bana
bir gülüşle uyutsan yorgunluğumu
ah Dahlia...
bir çiçeğin bile kendi mezarı olurken
biz hâlâ hangi mevsimi özlüyoruz
dudaklarından dökülen “var” sesiyle
hiçlik içinde yokluğa sürülüyorum