0
Yorum
2
Beğeni
5,0
Puan
111
Okunma
Diyarbakır’ım şiirimin hikayesi
Her insanın içinde, çocukluğunun izini taşıyan bir sokak, bir taş, bir ses vardır. Benimkisi Diyarbakır’ın dar sokaklarında yankılanır… Her adımında yoksulluğun, ama aynı zamanda tarifsiz bir huzurun izleri var.
Bu kitap, yalnızca bir şehrin değil; bir çocuğun büyüyüşünün, bir gencin hayal kırıklıklarının, bir yetişkinin özlem dolu iç çekişlerinin hikâyesidir. Her dizesinde toprağa sinmiş anılar, her mısrasında duvarlara kazınmış isimler var.
Diyarbakır...
Bir harfini unutsam içime sığmaz.
Adını her duyduğumda boğazıma bir yumru oturur.
Ben o şehirde çocuk oldum.
Yoksulduk ama umutluyduk.
Yürüdüğüm her sokak bana kim olduğumu anlattı.
Beni ben yapan her şey, o taşların arasında kaldı.
Elinizde tuttuğunuz bu sayfalarda; raylarda yürüyen çocukları, istasyonda kana kana su içenleri, dikenli otla karın doyuranları göreceksiniz. Her kelime, geçmişe açılan bir pencere… Her şiir, içimde hâlâ yaşayan bir Diyarbakır parçası.
Belki de bu satırları okuyunca, sizin de içinizde bir şehir uyanır. Belki de siz de çocukluğunuzu özlersiniz. Olsun...
O zaman bilin ki yalnız değilsiniz.
Bu kitap, kendi şehirlerine hasret kalanlara, geçmişiyle yürüyenlere,
Ve en çok da Diyarbakır’a adanmıştır.
Eyyüp Balta
Diyarbakır’ım
Sokaklarında büyüdüm Diyarbakır,
Koştum, yere düştüm...
Dizim kanadı, ama ağlayamadım.
Bağlarında üzüm topladım,
Yanık Köşk’ten Göçmenler’e yürüdüm.
Kana kana su içtim istasyonda,
Ama Dicle’de hiç yüzemedim.
Karaçay’da akan su
Beni alır götürür diye
O günden beri korkarım
Akıp giden her sudan.
Çocuktum, severdim yürümeyi —
Spor olsun diye değil, fukaralıktan.
Bağlardan Balıkçılarbaşı’na çok yürüdüm.
Melik Ahmet’e dua ettim,
Ulu Cami’de güneş saatini
Anlamaya çalıştım.
Çarşıda Şevuti’de dolaşırdım,
Dağkapı’ya, Nebi Camii’ne uğrardım.
Oradan Hz. Süleyman Camii’ne varır,
Fis Kaya’dan Dicle’yi izlerdim.
Hasan Paşa Hanı’nda eskiler satılırdı,
Korkar, uzaktan bakardım.
En çok da Deliler Hanı’ndan —
İsminden bile çekinirdim.
Hançepek’te akraba ziyaretine giderdim,
Çocuktum, korku nedir bilmezdim.
Mardin Kapı’dan Hevsel Bahçeleri’ni seyrederdim,
Yine yürürdüm On Gözlü’ye.
Orada, Suzan Suzi’yi söylerdim içimden.
Bedri Ayseli’nin yanık sesi,
Ahmet Kaya’nın isyanı,
Ahmet Arif’in
“Hasretinden prangalar eskittiği” şehir…
Benim Diyarbakır’ım,
Benim çocukluğum,
Benim anılarım.
Gazi Köşkü’ne gidince yüzerdim havuzunda,
Mardin Kapı’dan çıkar,
Surlarına tırmanırdım:
Yedi Kardeş, Keçi Burcu, Urfa Kapı,
Çift Kapı — adım adım dolaşırdım.
Ofis uzak, zengin bir diyardı,
Sadece izlerdim yüksek binalarını.
Kütüphanede sıra beklerdim ders çalışmak için.
Bağlar’la Ofis’i ayıran raylarda yürürdüm.
Alt geçitten geçip Ofis’e uzanırdık,
Çocuktuk, yarışırdık:
“Kim daha uzun yürür rayların üstünde?”
Bekçiler kovalar,
Biz yine kaçamazdık hayalimizden.
Seyit Baba’da piknikçileri izlerdik,
Acıkınca dikenli ot yerdik.
Şeytan Pazarı’ndan meyve alırdık.
Fakirdik...
Ama mutluyduk.
Bütün caddeleri tanırdık,
Onlar da bizi.
Ne çok şey yaşadım,
Ne çok özlemişim —
Duyuyorum...
Adının geçtiği her şiirde yutkundum,
Gözlerim doldu...
Ama ağlayamadım.
Senden uzakta büyüdüm belki,
Ama
Surların gibi dimdik durdum.
Ah, kimseye anlatamam...
Seni ne çok özledim
Diyarbakır’ım...
Memleketim.
Evim.
Eyyüp Balta
5.0
100% (2)