2
Yorum
11
Beğeni
0,0
Puan
283
Okunma

Bir kadını
izliyorum şimdi.
yarı açık unutulmuş
kapıların çıplaklığında,
topuklarından,
gömleğine
ve saçının
her bir teline
asılıyor gözlerim ki
çözüp,yırtıp ve kırıp
tokatlar bulurken kendimi
silip tüm makyajlarını
ve gülüp,ağlayıp,dokunup
unutacağım
darbe yapmışçasına
derinlerime.
boğulmak,
bu olsa gerek/suda…
kifayetsiz/görkemsiz
sonuçların arifesinde
yazılmamış çehrelerin
atlasında
sana çoğalarak
azalarak sana
sana/senler
biriktirdim harf harf
biliyorum…
ukala bir sessizlik
var soluğunda.
derin dip notlarından
artmış,
arsız,astarsız kelimelerini
tekrarlıyor iç/sel seslerin…
ya g-özlerin…
adresi belli olmayan
sokaklar kadar
ıssız ve tenha…
gün doğumlarına
sus/lar biriktiriyor
dudakların.
bir şehir yaratmıyor
değil mi bakışların…
biliyorum…
balkonunda
konuştuğun
çiçeklerin,
ve martıların
günlük yaşama telaşları
sana baharı getirir gibi
yürek gölgemi
dayıyorum
sınırlarına ki
unut/ma;
sonucu asla belli olmayan
istilalar böyle başlar…
neyse/
neyse/
her neyse…
ve bil ki sevgili;
dağınık,
kırgın ve yorgun
bakışlarımı onarmak
mümkün değil,
erken kalktığın
rüyalarda,
tabire de gerek yok
üç vakte kadar…
loş bir mutfak
karanlık bir salon
ve aç kalmış kuşlar
eteklerinden tutup
bacaklarına sürtüyorum
kedi gibi
bu olsa gerek
tırmanış/
ağrı ve yüksekTEN ki
aklımı
rüzgarın serinliğine
bıraktığımdan zamanlarda
iknada olamıyorum bağışla…
tarifi imkansız kalabalıklar
bul şimdi
ve çıkıp omuzlarıma,
sarnıçsız
derinlerime atlarken sen
kaya kadar
sert sus bana
en çok bana
sen/siz
ses/siz
yazılmamış bir tarihin
içinde bulurken gölgemi.
bu benim gök/gürültülü
sağanak halim,
damla damla bakışlarım
ve su-sar
ıslaklığına g-özlerinin ki
bu kadim bir yalnızlık,
çığ/lık çığ/lığa
sessizliktir
yalansız
ve
ARsız…
(…)