0
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
157
Okunma
Bir zaman varlığı sorguluyorken,
Felsefe yaparak Allah’a taptım.
Hak ve hakikati vurguluyorken,
Nefsime uyarak yolumdan saptım.
Hakikat nerede? Diye çok sordum,
Zihnimi bununla epeyce yordum,
Ne için yaşadım? Hayaller kurdum,
Nerede, nasıl bir yanlış yaptım?
Bunlara bir cevap vermek isterken,
Hakikate böyle ermek isterken,
Arzu ve maksadım budur diyorken,
Geçmişime döndüm, bir hesap yaptım.
Aniden yok oldu çevremde herkes,
Sandımki dünyada sade ben kaldım.
Sanki bir boşluğun içine daldım,
Gaiplerden şöyle söyledi bir ses:
-Sen ey bu dünyada en nursuz kişi!
Sen ey bu hayatta uğursuz kişi!
Felsefe yaparak Allah’a tapan,
Ben doğruyum deyip yanlışlar yapan!
İçine düştüğün şu duruma bak,
Tüm bunların hepsi sana müstahak!
Bitmesin ruhunu kaplayan eza,
‘Yaşamaktır’ senin çektiğin ceza.
Uğraşsanda asla alamazsın tat,
Didinip durduğun şu sefil hayat.
Er yada geç bir gün sona erecek,
Ağzına, gözüne toprak girecek.
Düşün yaşamaktan nedir maksadın?
Unutulur bir gün senin de adın.
Bir derin çukura atılacaksın,
Sende mutlaka unutulacaksın.
Istesen de artık çekemezsin iç,
Bu dediklerimi düşündün mü hiç?”
Bu ses, bu şekilde sona ulaştı,
Velakin benim de huzurum kaçtı.
Zihnimde farklı bir pencere açtı,
Çaresiz gözümden yaşlarım taştı.
Bu sese bir hayli canım sıkıldı,
Sanki damarımdan kanım çekildi.
Benliğim karşıma geçti, dikildi,
Kendi ellerimle boynum sıkıldı.
Kendi öz benliğim karşımda durdu,
Yüzüme bakarak kaşını çattı.
Yakamdan tutarak geri fırlattı,
Hayat hesabını hoyratça sordu.
Yüksek bir ses ile şöyle söyledi:
-Değişmez sendeki şu kokuşmuş huy,
Kulaklarını aç, beni iyi duy!
Devamında bana şunları dedi:
“Her günü geçirdin boş heveslerle,
Hayale kapıldın saçma hislerle.
Yarını düşündün, çürüttün dünü,
Sürgüne çevirdin nazlı ömrünü.
Şiirlerle gönül eyledin sözde,
Ne kaldı elinde, neyin var özde?
Felsefeyle çokça beyin patlattın,
Düşündün her şeyi, zihin çatlattın.
Her şeyde hep suçladın hayatı,
Hiç kendinde bulmadın kabahatı.
Yürüdüğün yola koymuşsun engel,
Sen ey bedbaht adam, kendine gel!
Düşün de ibret al geçen günlerden,
Seni mahsun eden acı dünlerden.
Bir hayat tükettin çoştun, çağladın,
Bazı günler sessiz sessiz ağladın.
Ağladın! Utanmaz bir yüzsüz gibi
Annesi olmayan bir öksüz gibi.
Çilekeş ömrünün her bir anında,
Şimdiye dek kimler vardı yanında.
Gidenleri usanmadan bekledin,
Dertlerine yeni dertler ekledin.
Boğuştun hayata tutunmak için,
Bir yalan hayale inanmak için.
Nice olaylara dokundu başın,
Duygusaldın, akıyordu göz yaşın.
Her zora girince dedinki niye,
Bu yüzden işte bu çetin terbiye.
Gidenleri unut onlar gelmezler,
Çektiğin acıyı asla bilmezler.
Bilmezler içinin kavrulduğunu,
Bilmezler nereye savrulduğunu.
Bak hayat neleri getirdi başa,
Bak şimdi hasretsin bir damla yaşa.
Eskiden ağlarken çok rahatlardın,
Kedere sırdaştın, gam ile yar’dın.
Ak düştü saçına, yaşlanıyorsun,
Utanmadan hayaller kuruyorsun.
Tüm her şeyden vazgeç artık bekleme,
Yüz üstü sürünme, hiç emekleme!
Ayağa kalk hemen, ileri atıl.
Gülenler için git sende katıl.
Fakat diyorsun ki, her dem gülenler,
Bunlardır ölmeden önce ölenler.
Bu şekilde gülmem pek imkansızdır,
Sürekli gülenler hayli gamsızdır.
O hâlde mahkumsun her türlü derde,
Dert ateş demektir, ateşle arın.
Belkide dünyaya gelirsin yarın.
Farklı bir zaman da farklı bir yerde…
5.0
100% (2)