1
Yorum
6
Beğeni
2,0
Puan
177
Okunma
Bir gecede yüz yıl yaşlanmayan ne bilir vefayı !
İki büyük düğmesini ve pantolon çizgisini,
damda büyüttüğü çocukluğa armağan etmeyen,
sırtında kambur taşımamıştır yedi asrın sancısını.
Gözünün nurunu dilinin kemiğine sokamayan abdal,
İnsanlığın bahtına şarap dökse ne yazar?
Ne vefa İstanbul’da bir semt adı,
ne de rüyalar İstanbul!
Ekmek kemik olmuş, su masum.
Susayan zanlı, acıkansa suçsuz.
İnsansa asırlar oldu, Tanrı’nın cezası olalı.
Belki iki kablosunu kesip robot katili olur insan.
Kabil suçunu anlar ve Habil’den af diler.
Belki birgün robotlarda gül koklar.
- ve insansılar anlar belki o büyük kabahatini.
Peki değil midir yıldızları parlatan cila; karanlık?
Destur!!! Vefasızın gökyüzüne teneke bağlasan,
Yinede oturup izlemeye değmez güneşin batışı..
An Dergi 2024 Ağustos ayı sayısında yayımlanan şiirim.
2.0
100% (1)