1
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
223
Okunma
I
uzak, donuk bir resmin içinden bakıyorsun
yüzünde unutulmuş bir öykünün tortusu
dokunduğum her yerin, senden eksiliyor
yüzümü kavuran tozlar sesinin namusu gibi
kan tutmuş bir sabahın içinden geçiyorsun
bir annenin adını anmadan ağlaması gibi
yanağını dudaklarıma teyellediğim günden
artakalan sevinç: yağmurun tohumu
aşka benzeyen bir küfürle
kendine ait olmayan kalpleri taşıyorsun hâlâ
ve ben,
taş gibi bir yalnızlık kazınmış tenimde
bir cerrah gibi incitmeden bölüyorum kendimi
bir istasyonun unutulmuş anonsuyum şimdi
her gün yeniden geç kalıyorum sana
II
elindekiler her gün yeniden düşer
bir çocuğun artık resim çizmediği an gibi
sen sustukça dünya kendine benziyor
ve sen, bir vitrinin içinden eksiliyorsun
mısralarını gizledikçe yitiyorsun
bir rüya siner gözlerine yaprak yaprak
artığı olmamak için herkesin
kimsesizliğini kendine örtersin
bir şehir kadar yorgunsun artık
ellerin hep orada olmayan birine ait
düşlerinde kalır yürümek
çünkü yol, çoğu zaman seni değil başkasını götürür
ve bir mektubun kenarında bekleyen sözcüksün sen
gönderilmemiş bir vedanın soğukluğu var sende
kendini gizleyemediğin resim:
herkesin sustuğu bir çağda çığlığa dönüşüyorsun
III
gözlerine bakan herkes eksilir biraz
unutmaya başlar annesini, toprağını, çocukluğunu
çünkü sen bir hayaldin kasıtlı unutulmuş
ve herkes seni yaşanmış gibi anlatıyor şimdi
aşktır, gebe bir günün sancısı gibi
bir cenin gibi kıvrılır içimize hüznün
o sese kardeş bir resmin özentisidir artık her şey
bir daha hiç sevmemek için sevdiler seni
beyaz bayraklar sallanırken sen çağına
demir tozuna sarılmış makineler
kurşun olur çarpar bedenine
ve sen, hep ötekinden gelen ömrü taşırsın cebinde
adını söylemeden ağladım sana
şimdi unut, donuk yüzümde bir başka yüz ol artık
çünkü her aşk biraz ağıttır
ve her ağıt, senden geriye kalan tek resimdir