0
Yorum
17
Beğeni
5,0
Puan
246
Okunma

Şehir,
bir cenaze töreni gibi akıyor önümde.
Dört köşe apartmanlar,
Sahipsiz tabutlar gibi dizilmiş sokaklara.
Bir kız çocuğu,
paslı bir tel örgüden bana bakıyor masum masum.
Alnımdaki ter ,
Hiç yazılmamış bir itirafname gibi.
Bir kahvede oturuyorum:
Sinekler bardakların içine doğru intihar ediyorlar.
Kimse umursamıyor.
adamlar , kadınlar , hayaller…
Hepsi sanki çoktan boşanmış hayatlarından.
Ve ben,
kırık bir sandalye üzerinde,
Kendime sarhoş bir gelecek uyduruyorum:
Yarı çürük, yarı eğlenceli.
Belki de burası
Sadece kaybedenlerin değil,
Unutulmuşların mezarlığı.
Caddelerde yaşlı atlar hâlâ koşturuyor
gözümün önünde.
Kırık nallarıyla yer yüzünü döve döve.
Derken,
Yağmur başlıyor,
Kirli bir kefen gibi çöküyor şehrin üstüne.
Çatılardan paslı su damlıyor,
ve ben sigaramı siper edip,
Kendi kendime yeminler ediyorum:
Hiçbirini tutmayacağımı bile bile.
Kaldırımlarda ıslanan gazete kağıtları,
sudan ağır, hayattan hafif.
Ben kahvemi soğutuyorum,
Bir intihar kadar sessiz,
Bir ihtilal kadar yalnız.
Şehir,
Hala akıyor önümde,
Bir cenaze töreni gibi.
Ve ben,
Bu törenin ne yasıyım,
5.0
100% (4)