1
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
235
Okunma
Grapon Mahallesi uykusuz bir gecedir,
Ve gölgelerin birbirine karıştığı yerdir.
Dinsizlikle suçlanan kavmin fevri saçaklarda,
Aşkın seyyar satıcılığı peşkeş çekiyor.
"Mültecisiyim buraların,
Sürgün edilmiş bir aşkın izinde..."
Sevgi uğruna rest çekilen mahallenin bakireleri,
Bitimsiz kovulmalar uğruna,
Yaralarını sarıp sarıp sövüyorlar bu hiçliğe.
Her biri Havva’nın el izidir yeşil bir elmada,
Taşı sıksa suyunu çıkarırlar.
Hani şu yosun tutmuş siyahtan bozma perçemleri var ya,
Çözüldü mü tel tel akar, sarı sarı terli bıyıklarına.
Elbet var elmada el izleri,
Bencileyin değil bu; bölüşerek,
Bölüşerek her bir dalı.
Ve mahalle bölüşür her düşen tohumu,
İşler göğsüne güneşin çatısını en genç ağustoslar.
Avuçlarını sıvazlayan yirmiikiliklerin,
Sokak başındaki bakışları örtmedi
Üryan memelerin alacasını.
Bağıra çağıra geçen toyları kucaklayıp,
Ovdular yalınayak boyunlarındaki kemendi.
Utanmaktan, ekşimekten,
Halhaları kopuk.
Kabarmış maya yoğurmuyor aşk denen karmaşayı.
Hatime gecikmiş Tanrı,
Bekletip tozar elbette.
Zamanın en başında, Grapon Mahallesi’nde
Toylar çılgınca hep aynı pencereden,
Perdeyi aralayıp sokaktan az öteki sokağa,
Güleç yüzlerle bakışıp, uzatılan dekoltelerde yaratırlardı kendini.
Görünce şeyhlerini
Tedirgince,
Kopardılar göğüs bağlarını memelerinden,
Ve mahallede yankılandı her düşüş.
İç çekti duvarlar, perçemler savruldu rüzgâra...