10
Yorum
26
Beğeni
5,0
Puan
420
Okunma

‘’Ölünün bile bir
rengi vardır ama derimin rengi yoktu. Belki çürüyen bir kentin
rengiydi bu. Çürüyen bir dünyanın…
Küstü, öldürdü kendini su…
Su çürüdü…’’(Alıntı)
Çengisi zamanın,
düş kesitleri
afranın patladığı
tafra sözcüklerin yuhalandığı bir şehir düşün:
misal ki
düşlerden örülü kesikleri
kanatları bir martının
pata küte bir motor sesi inan ki gitmezken kulaklarımdan
ve işte su alan bir kayık
boğuk sesinde dalgaların sürtük
bir imge adeta baş tacı edilmiş
suyun dibine çöken kumda saklı kan izi
ayak izi hengâmesi
deryanın hamt edilesi
bir gün bir de hıçkırık tutarken
ve sarışın yalnızlığı
güneş denen surda serili
ıslak güvercin
hem ölü hem yetim
hem de yetemediği renklerin de alacası
ıslıklanan
bir yavru kedi içimi tırmalayan
d/ağlandığı kadar yaram
aşkın şike yaptığı şaibeli bir pozisyon
ve insanlar adeta yarış atı
gemlense ne ki mevsim
gardını almadıktan sonra
insan gamlansa yürek ne ki
damgalandıktan sonra hicran
ve ötesiz berisiz bir endam
aşk kazan özlem kepçe
sihirli ve sinirli bir bekleyiş
renklerin izdihamı sözcüklerin rugan esvabı
ölümle sürtüşen yaşama sevinci
gel gör ki yazgıya riayet
ve de sirayet eder insan
hem içtimada hem istişarede
göğün kumpası
yerkürenin kafesi
kanatlarında kan izi
Kara Meleğin hibe ettiği ömrü
değil mi ki tefe koydu beşer
ve işte göreceli bir maharet
ölümsüzlük ne ki ölüm konduktan sonra başına
yorgun zamanın
kırık akrebi
solgun yelkovan
yel izi
rüzgârın sesi misafir geldik geleli
cihana elbet konacaktır illa ki
sona
somdan altın saydam yalnızlığın
teşrifi süzülen bir dumana geçit vermediği kadar kader
ve ulu Mevla…
5.0
100% (18)