1
Yorum
21
Beğeni
5,0
Puan
341
Okunma
Gök çeperli bir kentte,
bir adam,
müjdesini vermek için dostlarına
telgraf direğine çıkar.
-Bir mermiyle delinir
kartal kanatlı üniforması-
Burası Şark ıssızlığı.
bu akşamüstü
bir inkılâbın gereksiz başarısı
bir taş çağı resminin üstünde
bir taş çağı resmi daha koyar.
(Hadi biraz sevinelim)
Kanlıca ormanında bir devrimci,
vakitsiz çıldırır.
İki katlı ahşap bir evde,
unutulmuş
bir kaçakçıdır artık tarih.
Perşembe akşamı
denizden yeni çıkmış yel değirmenleriyle
geçit verir
-Bir şey kalmadı mavi kapaklı anı defterinden başka-
Kıyıda sıra sıra fransız parkaları,
ve ceplerinde şarklı kalemler.
-Bir ayet düşer de gökyüzünden
Bir ayet tebeşirle yazılmış duvar karolarına
(Bakınız Aczâde “süzgünlük”)
Bir ağaç gibi ayakucunda
Bir ağaç ki meydanda
Gün eksilir kalır
Yangınlar yoklar yaşlı adamları
Boğazı geçer motorlar
Dışardadır dünya.
Senin hiç yaşamadığın.
İşte, böyle bir kavga.
Yanar bütün aksamalı lambaları
(ve usulca söylenir)
Muhayyerbûselik makamda bir şarkı.
Yalnızlık dönemlerine denk gelir,
Kendi yalnızlığına çarpar bir kadın.
Maruz kalır,
Tuhaf bir köpeğin daha da tuhaf ısırığına
Ve yok olur saçma sapan bir karartıda
Ve
şehirde kocaman gözlü kızların arasında,
çalgın çocuğun biri,
tüyleri dökülmüş bir düğmeye basar da
yanar sönmekte olan masalar
yeniden hayat bulur.
Biz bu şiiri bir gün onlarla birlikte
yeniden yazarız.
5.0
100% (14)