2
Yorum
14
Beğeni
0,0
Puan
698
Okunma

unutkanlığın yürek dili
inanırmıydı kendine,
denize kıyısı olmayan
şehirlerde..
bu duvar işte
mavi ya da mor
gün batımlarında
ve tam tepemizde,
bu tavan,
yapılmış bir tuzak
bir kaç ışık oyunu ile…
unuttum.
ne renkti gözleri kedilerin..
anıları değiştirelim
ve sokaklardan çıkalım
bir kere kendimize
çünkü hiç bir düş
bu kadar sabırlı
bekleyemezdi
yürek takviminde..
göçe zorlanmış
kavimler gibiyiz,
içimizde.
deniz heyacanı ile
karayaya vuran
kaç kuşak
ve illaki devrilmiş
gövdeleri ile
gece lambalarının
sakladığı köşelere
takılı kalmış uçurtmaları.
hangi dikenli telin
avuçlarında yırtılmıs
bir çocuk gömleği bulursak
onu koklayacağız
sonra.
daha sonra/
unutturma ama bana!
böyle olması
gerekiyor muydu gerçekten
herşeyin bir anda silinip
yok olması
ve yanıp kül olması…
elimde benzine bulaşmış
çakmağın sıcaklığı
ve yarım kalmış bir şiirin
mahsunluğu ile
kimse görmeden
uzaklaşacağım
ve unutacağım söz.
bunu kendime yapacağım.
bunu sana ve herkese
yapacağım bunu
yağmura
ve aya yapacağım.
bunu anlatmayacağım..
“çok az şey bilerek
ve çok daha azını da
yanlış bilerek,
yaşamış olacağım”..
ve hepsi bu.
bunu gerektiriyor kapılar
açılmıyorsa eğer odalara..
bana yüzyıl
öncesini düşündürtüyorsun
çarpışan atomların hızına
tam yaklaşmışken,
düşüyoruz/
ve ağırlığımız kanat kadar..
emir bu! / kipleri devrildi
burç kalelerinde
ve kalan son kalkan
bedenine sığındı
bir kör ebenin!
son sobem/sen..
duymadın.
unuturma bana
benim de duyduğum
sözleri.
kalk ve toparlan…
gravatını tak!
ceketine sığ
kızardı saçların
bir kere daha.
ben bir güneş
soyu buldum
sarı ve kızıl
bu yüzden
ateş kıvamında
sokuldu ellerime.
bir tutam üstelik…
ve gittiğimde
infilak edecek
bir kere daha gözlerin..
sen uyurken
iki kürek kemiğine
sakladım!
oraya kadife odaları
çelimsiz hecelerin
içe vurulmuş izleriyle / der…
biyatın edebi hali.
bu yüzden girişe
gelişmeye ve sonuca
ihtiyaç duyar
bütün düzmece metinler.
dört mısralık
değil belki ama
alt altta
sık sık mısralara
aittir şiir.
"sen/şiirimsin"
geri dönüşü
imkansız cümlem..
boşluklarını
istiyorum senin.
tuvalinde renk renk
mavi/siyah
kelime aralarına sığan
boşluklarını ki
dokunduğumda tenine
pencereden dağılmış
perdeler gibi
gömülüp çukurlarına
dudaklarımı araladım,
ıslağında boğulacağım!
yaraya üfleyen
şifalı bir soluk nefesin ki
önce enseme
sonra soluma
sol yanıma yanaşıp,
dilimdeki tüm sözleri
bana unutturma..
sana yazıp,
yazılıp sana
akacağım..
"çağlayanın intiharı, boşluğa
bırakmaktır kendini"
şşşş
buradasın biliyorum.
sessiz ve usulca
göz ucu telaşlarında
şuanda başa sarıp harfleri,
üç nokta koymadan önce
kendine,
yahut bir işaret aramadan
mısra aralarında ki
birdaha oku
-İkra-
offf
şaşırmış bir ırmak gibisin
kendi sahilinde
ırmakların sana aktığı,
sana akıttığı,
sana bıraktığı kadar ol
ıslak ve sırılsıklam.
bir rüzgar değse tenine
bedenin soğuyacak
biliyorum..
avuç içlerini öpüyorum
demişmiydim..
peki..
bu şiirde anlatmaya
yetmeyecek seni
kıs daha kıs harflerin sesini..
alışkanlıktır her dokunuş
parmak uçların kadar
sus/adığımsın
içimde tarifsiz hararetin var.
sabaha az var gibi,
yok artık yetişemeyiz
o trene gibi,
söndür bütün mumları
kimse görmesin gibi
tarifsiz ve tarihsiz
bir tat işte
yayılıp duruyor
bütün bedenime ki
bir çentik daha atıyoruz
daha ilk dokunuşta
ellerim ve parmaklarımla
bir alıp veremediğim var
biliyorum.
ellerim diyorum serseri
ellerim/ellerin ki
ehlileştiriyorum ruhumu
ıslanırken sen,
kendi zaman kiplerimle
ısırıyorum alt dudağımı ben.
İnan bana
hiçbir soru
cevaplandırılmak
için sorulmaz.
sus/a şimdi..
(...)