İhtilalin sancısıŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Hoşgeldin...
Bedenimde tutukluydu sancılar Ben tutukluydum canhıraş sancılara Düşmanım sanarken onları Anladım ki; Beni yaşatan bu sancılarmış oysa. Gülücükler büyütsem düşlerimde Özlemedim desem Ama kederim yüzümde saklı Bin yıllık acılarım Nasıl gizlerim ki senden. Geldin Akşamın en ölü soluklarında Parlıyordun Sanki Zühreye nispet yaparcasına. Ben doğmamış hayaller dilencisiyim Gardı düşmüş tedirgin karanlıklarda Nasıl açabilirim yağmurlara derdimi Nasıl yürürüm ki Benim olmayan emanet yollarda? Babil’den beri uyuyorken yüreğim Uyandırdın Sessizliğim dönüştü bir zifiri aymazlığa Gözlerimde vurgun yemiş bin denizci Koşuyorum kendi ayaklarımla çıkmazlığa. Gönlümün zift dökmüş sahillerinde Yığılıp kalıyor köpüklü masmavi umutlarım İnfazıma ayna tutan gelgitlerde Yaralı bir deniz gibi Kıyıya vuruyor feryatlarım. Ben pejmürde özlemler bekçisiyim Tutulurum boşluğun ateşli salgınlarına Ben İrem’in günahkar çiçekçisiyim İstesem de düşemem senin yangınlarına. Allahım Oysa ne kadar da açım Sessizliğimi bozacak çift kişilik yalnızlığa... Biliyorum yine de Hiç kimseden öğrenemezdim Sancılara umut giydirmeyi Sonu dipsiz beklemeyi Ağlar adım gülmeyi Ve hiç kimse öğretemezdi bana belki de Böylesine derin böylesine keskin Aşk denilen o kelimeyi. Dedim ya Kuşlar su içmez benim sabahımdan Yol yakınken dön istersen Sen bu şafaksız aşkın İlk sapağından. Zamansız kopan bir fırtınaydı gelişin Dört göz, dört yürek seni beklerken Bir hoşgeldin bile diyemedim Kahrolası kelimeler düğümlendi boğazımda İhtilaller yapardım oysa Yokluğunda. |