2
Yorum
18
Beğeni
0,0
Puan
841
Okunma
"birlikte astığımız resmin hala duvarda
hiç indirmedim canım babam
öyle güzel bakıyorsun ki bana
ANLATAMAM
bazen dertleşiyorum seninle uzun uzun
biliyorum beni duyuyorsun
gözlerimden dökülen yaşı ellerinle siliyorsun"
önce gurbet çaldı seni benden
sonra kaçınılmaz son
bir ağrı mıh gibi oturdu şurama
dindirebilene aşkolsun
.
.
.
baba demekten aciz hallerimle
ağzımın kıyısında tarifsiz bir sancı
kaburgalarım törpüleniyor ölüm ateşinde
provasız giyiyorum yedi kat yetimlik elbisemi
şeker tadındaki bayramlık hevesimi tamamen yitiriyorum
vazgeçiyorum kendimden ve yolunu gözlemekten
o mahalle başında babasının gurbetten dönmesini bekleyen çocukluğum
kar tanelerinin arasında savrulup gidiyor
gözlerimle görüyorum
buz gibi toprakla örtüyorlar üstünü
çıkarmak istiyorum ellerimle sarıp sarmalamak
artık yetmiş kat derinlikteki matem defterine yazıyorum şiirlerimi
gözbebeklerimin yeşili, mavisi, grisi yok olup gidiyor
boşluğa bakıyorum uzunca süre
gamzelerimdeki titrek gülümseme
yetmiyor
ruhumun kanatlarını kırıyor gurbet rüzgârı
kendimi uçurum kenarına bıraktığım günden beri
yüreğim yerinden ha çıktı ha çıkacak
buğday yanığı saçlarım
öyle çok özledi ki şefkâtini
uykular haram yine bana baba
sen gittiğin günden beri
bütün şubatlar ölüm rengi
...
dön artık baba
dön
küçük kızın seni çok özledi