2
Yorum
18
Beğeni
0,0
Puan
985
Okunma

yaz güneşi çoktan terketmişti buraları
yerlerde sonbahar yaprakları uçuşuyordu
kadın bu şiiri yazarken delice yağmur başlamıştı
yağ yağ yağmur
tarlada çamur
ver Allahım ver
sulu sulu yağmur
küçük kız onu camdan seyrediyordu
onun gözleriyle
onun kalbiyle
âhhh iyi ki varsın dedi kadın
kalbine dokunup iki belikli kıza
"hep burda kal , hiç gitme "
evvel zaman içinde
kalbur zaman içinde
hüzünleri yerle bir etmek istercesine
adam kadının yüreğini sivazlayıp
tıngır mıngır ninniler söylüyordu
eeee eeee eeee pembişnagişkuş bebişim
eeee eeee eeeeee
kadın başını adamın dizlerine yavaşca yatırdı
ışıklar söndü
başladı en görkemli hikâye
iki yaralıdan iki sevdalı yürek var etmekti amaçları
aşk ile ruhlarını beslediler önce
tıka basa
en sevdikleri şeyleri yaparak
meselâ bir kiwiyi ortadan ikiye bölüp
kaşıklaya kaşıklaya yediler
böğürtlen topladılar ağız kenarlarında tadı kalsın diye o anın
ve başladı adam ile kadının devleri özendirecek aşkı
ışıklar yine söndü
bembeyaz sayfa hayat ekranında belirdi
sonsuzluk kadar saydılar
bütün dillerde , dinlerde sevmek aynıydı nasıl olsa
...
adam ve kadın en uzun hayat yolculuğuna çıkmışlardı
imtihanları çok zor
ama sevdaları dağları devirecek kadar ağırdı
gerçek gurbet masalının en masum kahramanlarıydı onlar
kadın hep şiirlere dökerdi içini
adam ise çok düşkündü kadına
hatta balkondaki çiçeklere kadının adını vermişti
kadının göz bebeklerinden öpe öpe
benim gözlerinde bulutlar taşıyan kadınım diye diye
kadın her gün daha çok bağlanıyordu adama
çünkü onu kendinden daha çok seviyordu adam
taparcasına
akşamın sessizliğini
kuzey ve güneye
doğu ve batıya
hatta bütün meridyen ve paralellere uzanan
kahkahalar bozdu
tek odalı şirin evlerinde
tek nefese büründü iki ses
lades lades olsun mu
aşktan vazgeçen ömür boyu mutsuz olsun mu
olsun olsun olsun
onu öcüler yesin mi
yesin yesin yesin
diye gülüştüler bir süre
mutluluk esir almıştı gamzelerini
serçe parmakları aşkla dans ederken
dünyanin en kıymetli hazinesine sahip olmuşlardı
AşK’ tı bu gerçeğin ta kendisi
Vikinglerdeki ve bütün gemilerdeki korsanları ele getirmişlerdi
çünkü gemi güvertelerinde ikisi dans ediyordu
hatta Farid Farjad da gelmişti
rüzgâr kokularını birbirine bulaştırdı
martılar da onların avuç içlerindeki aşk kırıntılarından nasiplendi
ve tüm evrene yaydılar
gerçek sevda hastalık gibi bulaşsın diye
şifâ niyetine kırk bir kez maşallah diyerek
masumiyetin timsali kuğular da eşlik etti
kadın ve adam kahve keyfi yaparken
dünyanın dışında bir yer bulmuşlardı kendilerine
Allah huzurunda da aşkla kapandılar
secde secde çoğalarak
dua dua bereketlensin diye aşk
o kadar emindiler ki sevdalarından
bütün dünyaya kör olmuştu ikisi
tekrarladılar ladesi gökyüzüne değerken kanatları
aşkın şarabını içe içe
iyice sarhoş olmuşlardı artık
kimse umurlarında değildi
kalpleri öyle kenetlenmişti ki birbirine
ne lades ladese doydu aşk
ne de gurbetin içinde gurbetliğe
sadakât ateşiyle büyüdü büyüdü
ikisi birbirinin gözlerinin içine bakarak
her günümüz aşk olsun aşk olsun diye bağrıştılar
evrenin en tatlı melodisiydi bu
sonra eklediler kocaman harflerle kem gözlere kazık çakarcasına
bizim güpgüzel aşkımıza gölge düşürenlere
"AŞKOLSUN AŞKOLSUN"
nagihan