1
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
764
Okunma
Allahım mahrum bırakma benliğimi bu cömert fısıltıdan
Hâla duyuyorum o fısıltıyı
Sonsuzluk ve bahçemde çiçek açan çilekler tadında
Ve de bu sene bana sürpriz yapan gelincikler güzelliğinde
Dünyanın bütün orkestraları biraraya gelse
Bu fısıltıyı çalamaz
Bütün notaları ruhumun mahzeninde kilitli
Yıllanmış şarap gizeminde
.......
İnsan olmaktan uzaklaşıyordu herkes
Yavaş yavaş değil
Büyük bir hızla
Atomun çekirdeğini parçalamaktan daha zordu insan olmak
Ve kardeş kardeşe omuz omuza yaşamak
"Kanlı bir masalın son dervişiyim" diyordu
Bütün ormanı bağrına basan yaşlı bir ağaç
Gök yağmuru diye birşey vardı
Tatlı sitemiyle caddeleri diz boyu dolduran
Ve sırtımdan taşan bıçak darbeleri vardı
Dostlarıma sözde galibiyetler kazandıran
Herşey rüya gibiydi bazen
Uyanınca unutacak gibiydim tamda
Silkindim bir sabah güneş doğmadan
Göl kuşlarıyla sözleştik
Yavru kuşlar masumca öperken ağzımın kıyısından
Geçmişi unuttum
Herkesi afettim
En çok da kendimi
...Derken yazgım çıkageldi
Sol omuzumda mesken tutan bedevî yalnızlığımdan masumca öptü
Ben elli dördüncü meridyene sakladım utangaçlığımı
O altmış kez aşkını kazıdı avuçiçlerimin bembeyaz sayfasına
Uzayıp giden rüzgârda saçlarımız birbirine karıştı
Gamzelerimiz gülerken göl suları coştu coştu
İki kuğunun karbeyaz gövdesine saklandı anadan üryan aşk
Ve adam dedi ki
"Sensiz yürüdüğüm her yer gurbetim
Seninle nefes aldığım her coğrafya memleketim"
Bütün annesiz kuşlara kucak açarken kadın o göl kenarında
Kır çiçekleri elinde gerçek aşka doğru yürüdü yürüdü..
nagihan