10
Yorum
30
Beğeni
5,0
Puan
618
Okunma

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen yazılan
Hayat hikayesinin 69.bölümü
öz söze eşitlensin
özden gelsin söz
sözde kalmasın hiçbir kelime
kalbin dili olsun ses
kalbe değmeyen dile değmesin
kalbin safından öne adım atmasın
hiçbir kelam.
birde
‘siz ey iman edenler
neden yapmadığınızı söylersiniz…’
uyarısını.
birde
‘siz ey iman edenler,
neden kalbinizden geçmeyeni
dilinizden geçirirsiniz…’
ikazını
iyi anlamalı
o zaman
dille seslendirilen
kalbin sessizliğinde demlenmiş olsun
gönlün değirmeninde öğütülmeyen
öğüt diye dile düşmesin
bedeli ödenmeyen söz
iddia diye ortaya atılmasın
susamış,
hem de dudakları çatlayasıya susamış
birini düşünelim
onun su diye bağırışı kalpten gelir
hasretin sesidir o avaz
bedeli ödenmiştir
su diye fısıldamaz susayan
suyu çağırır
suya doğru haykırır
suya doğru akar
ifadesi kırık da olsa
makbuldür bu hece
susayanın ihtiyacıdır,iştiyakıdır
aşkıdır su
su var …
su var…
bu tek hecede
bir ömürlük bir reverans saklıdır
tek nefeslik seste
devasa bir varoluş sancısı kıvranır
kişi sevdiğiyle beraberdir cümlesi
sadece Allah’la sözleşti diye elçi
ne kadar sevse de
eli yetişmiyor
çare olamıyor
suyu eriştiremiyor dudaklarına
sevenlerinin de onun susuzluğuna
su yetiştiremediklerini görüyor
sadece Allah’a verdiği söz geçerli
O’na gösterebildiği bir sırla ayağa kalkıyor
kalıbıyla değil
kalbiyle var olmayı öğreniyor
sevdiklerini ona sevdirenin
Allah olduğunu öğreniyor
mutat sevme akitleri sona eriyor
sadece Allah’ı seviyor
O’nu sevmenin bedelini
sevdiklerinin ve sevenlerinin çaresizliğiyle ödüyor
sevdiklerinden vazgeçerek ispat ediyor
sahihleşiyor sevmeler
Allah’ım Seni seviyorum demeleri
dilinden kalbine doğru iniyor
kimselere gösteremediği
göstermek de istemediği bir sözleşme bu
sessiz bir sırdaşlık
elçiyi göklerin üzerine çıkaran
onurlu bir ittifak
yeryüzünün tüm parçalanmışlığını onaran
haysiyetli bir senetleşme
çileli bir akit
bir o kadar da izzetli…
başkalarından koptuğu her defasında
O’nu yanında buluyor
alışık olduğu beraberlikleri bozduğu her anında,
O’nun yanında olduğunu görüyor
gözün görmesiyle değil,
gönlün görmesiyle görüyor
bu ince gerçeği
çilesi çekilen,
bedeli ödenen bir beraberlik bu
başka herkesten uzaklaşıp
O’na yaklaşıyor elçi
başka herkes çekiliyor etrafından
sahiden, Allah sevdiğiyle berabermiş
bu defa elçi
O’na kanıyor
O’nunla doyuyor
O’na kalıyor sadece
O’nunla kalıyor yalnızca
O’nda kalıyor öylece
*
resul-i ekrem
uhud’a ordusuyla giderken
bir azılı münafık onu bostanından geçirmek istememiş
ya muhammed… sen bir peygambersen şayet
bostanımı çiğneyip geçmek sana helal olmaz… demiş
yerden bir avuç toprak alarak ilave etmişti
vallahi, bu toprağın
başkalarını rahatsız etmeyeceğini bilseydim
onu sana atardım
azılı münafığın bu küstahça hareketine
sabredemeyen bir kaç müslüman
onu öldürmek istedilerse de efendimiz
bırakınız onu
o, bir kördür
kalbi kör
kalp gözü kördür.
tebük harbi esnasında
bir konaklama anında
peygamber efendimizin devesi kaybolur
bütün aramalara rağmen bulunmaz
münafıklar derhal harekete geçerek
eğer, muhammed gerçekten bir peygamber olsaydı
devesinin nerede olduğunu bilirdi
bu sözlerini duyan efendimiz
evet, vallahi, ben ancak
Allah’ın bana bildirdiğini bilebilirim
şimdi devenin nerede olduğunu bana gösterdi
deve filanca vadide,
yuları bir ağaca takılı vaziyettedir
gidip arayın
resul-i kibriya’nın dediği vadide
tarif ettiği şekilde deve bulunur
münafıklar zümresinin
muzır faaliyetlerinden biri de
en kritik anlarda,
müslümanları terk etmeleridir
böylece onları
sayıca zaif ve güçsüz durumda bırakmak
morallerine menfi yönde tesir etmekti
uhud harbi esnasında
baş münafık abdullah bin übey’in reisliğinde
islam ordusunu terk eden bu münafıklar
üç yüz kadar idiler
islam ordusunun üçte biri kadar
bu hareketleriyle
düşmana karşı müslümanların sayılarını azalttıkları gibi
mücahitlerin moralleri üzerinde de tesir etmişlerdi
bunun üzerine müslümanlardan bazılarında
harbe karşı bir gevşeme hasıl olmuştu
hatta, geri dönmeye bile niyetlenmişlerdi
resul-i ekrem’in dirayeti
Cenab-ı hakk’ın da inayetinin eseri olarak
bu kararlarından sonradan vazgeçmişlerdi
aynı şekilde
hendek harbinin en kritik anında münafıklar
bize izin ver, evlerimize gidelim
evlerimiz müdafaasızdır.diyerek
peygamberimiz (s.a.v.)’e müracaat etmişlerdi
o sırada sa’d bin muaz hazretleri
peygamber efendimizin huzuruna gelerek
ya resulallah bunlara izin verme
vallahi biz ne zaman bir musibete uğrasak
sıkışık bir durumla karşı karşıya kalsak
onlar hep böyle yaparlar
tebük seferinde de aynı şeyi yapmışlardı
sefer için hazırlıklar yapıldığı sırada
onlardan bir cemaat
bu sıcakta sakın cihada çıkmayın diye
müslümanların morallerini bozmaya çalıştıkları gibi
efendimize de müracaat ederek
sefere katılmamak için izin istediler
seksen kadarına izin verildi
kur’an-ı kerim onların bu durumlarından
şöyle bahseder
‘resulullaha karşı gelerek seferden geri kalanlar
evlerinde oturdukları için sevindiler
Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat etmek ise
onların hoşlarına gitmedi de,
bu sıcakta cihada çıkmayın . dediler
sen,cehennem ateşi daha sıcaktır de.
keşke anlayabilselerdi
bırak biraz gülsünler
sonra çok ağlayacaklar
bu onların kendi kazandıklarının cezasıdır.’
aynı seferde abdullah bin übey,
münafıklar ve yahudi müttefikleriyle birlikte
islam ordusuna katılıp
seniyyetü’l-veda tepesine kadar gelip
orada karargâh kurduğu halde,
sonradan islâm ordusuyla gitmekten vazgeçti
beraberindekilerle medine’ye döndü
kendisine tabi olan münafıklar
yahudi müttefikleriyle döndüğü yetmiyormuş gibi
mücahitlerin de cihat aşkını
aklınca gevşetmek için şöyle konuşuyordu
muhammed güç durumda,
şiddetli sıcaklarda
çok uzak diyarlarda
beni asfarlarla
bizanslılar savaşacak
herhalde muhammed
bizanslılarla çarpışmayı oyuncak sanıyor
vallahi, onun ashabını, bir sabah,
ikişer ikişer iplere bağlanmış olarak
görür gibiyim sanki
bu yıkıcı,
müslümanları arasına fesat tohumu atıcı
müslümanları ve resul-i ekremi küçümseyici
muzır davranışlara rağmen
efendimiz bunlara
müşrik ve yahudilere karşı
takındığı tavırdan farklı bir muamele
farklı bir siyaset takip etmişti
çoğu zaman
abdullah bin übey’i toplantılara çağırmış
onunla istişare etmiş
onlara karşı muamelesi
hemen hemen her zaman
af ve müsamaha çerçevesinde olmuştu
beni müstalık gazasında
reisleri abdullah bin übey
resulullah ve müslümanları kastederek
hakaretvari konuşunca
buna dayanamayan hz. ömer
ya resulallah müsaade buyur da
ibni übey’in boynunu vurayım.
resulullahın cevabı şu olmuştu
hayır olmaz ya ömer
işin iç yüzünü bilmeyen halk
muhammed ashabını öldürüyor diye
konuşmaya başladıkları zaman
hal nice olur
öldürülmesini emredecek olursam
onu öldürürler
ancak çok geçmeden medine
onun yüzünden
pek çok sarsıntılara uğrar
yine beni müstalık seferi esnasında
übey’in oğlu samimi müslüman hz. abdullah
efendimizin huzuruna gelip
ya resulallah, babamı öldüreceğini haber aldım
eğer bu işi gerçekten yapacaksan
bırak onu ben öldüreyim
efendimizin (a.s.m.)
hayır, ona karşı yumuşak davranınız
aramızda olduğu müddetçe
ona iyi arkadaşlık ederiz
resul-i ekrem
ölümüne kadar übey’e son derece müsamahalı
ve kadirşinas davrandı
hatta ölümü anında bile
ona iyilik etmekten geri durmadı
gömleğini kefen olarak sarılmak üzere verdi
başta hz. ömer olmak üzere
bir kısım sahabilerin itirazlarına rağmen
cenaze namazını da bizzat kıldırdı
resul-i kibriya
hem abdullah bin übey’e
hem de sair münafıklara karşı takip ettiği
bu af, müsamaha ve iyilik yapma siyasetinin neticesi
bine yakın münafık,
hulus-u kalple
gerçek müslümanlar safına geçmişti.
mescid-i dırar’ın yıktırılması acı bir misaldir
onlar, bu mescidi aslında
içinde ibadet etmek için deği
islam cemaatının aleyhinde bazı fikirlerin geliştirilmesi
bazı planların serbestçe kurulması için inşa etmişlerdi
resul-i ekrem bu gayelerini bildiğinden
derhal yıktırılmasını emretmiş
emir, anında yerine getirilmişti
bir seferinde,
münafıklardan bir grubun
aralarında toplanıp gizlice konuştuklarını gören efendimiz
hemen yanlarına varıp
siz, şu şu maksatla bir araya geldiniz
şunları söylediniz
kalkın Allah’tan af dileyin
ben de sizin için af diliyorum.demişti
kur’an-ı kerim onların bu durumlarını da
bize haber verir
onları gördüğünde cüsseleri hoşuna gider
konuştuklarında sözlerine kulak verirsin
onlar elbise giydirilmiş kütükler gibidir
her gürültüyü aleyhlerine sanırlar
redfer
5.0
100% (20)