0
Yorum
5
Beğeni
5,0
Puan
530
Okunma
Sayfalar dolusu sözcükler birikiyor içimde.
Rüzgâra bıraksam fırtına, sulara bıraksam sel.
Aslında böyle iyiyim ben.
Tenha bir köşede kirli seslerden uzak.
Bir kumru sesleniyor ağaç dalından.
Allah’ım nasıl bir ahenk bu!
Sanki sabahı kutsuyor.
Biraz da hüzün var nağmelerinde.
Birazdan uçu verecek belli ki;
Ah bu da bir ayrılık olmalı ki;
Hazin bir bekleyişi yolumun üzerine bırakıyor
Ne kadar rahatsız edici oldu her şey
Hiç bir sese tahammülüm yok
Dalkavuk edaları, çıkar üzerine kurulu düzen
Her şey kuru gürültüden ibaret
Alacaklar verecekler, mübalağa sanatıyla
Saptırılan gerçekler.
Herkes haklı, herkes masum.
İyiliğin kötülüğe boğdurulduğu saatler.
Günün sonu sabıkalı ayyuka cikarken her yaşanan, günün karanlığında firari.
El etek cekiliyor yollarda karanlığın ürküsü.
Dilime dolanıyor kendi gölgesinden korkan bir adamin türküsü.
Kendi gönül silahimla kendimi vurmak istiyorum.
Kendimle barışık olamamanın kıyısında kendime küsüyorum
Her sey mi yalan, her sey mi yabancı bana?
Saatlerde mi yalan söylüyor, gerçek değil mi zaman?
Bir çocuk ağlıyor içimde, kucağa alacak zamanım geçmiş.
Içimdeki depremlerden anilar bile ürküp gitmiş.
Olumsuzluğuma yorum yüklemenin çabasında heba oluyor yine akşam.
Serin bir Eylül akşamı bu!
Poyraz rüzgarına tutulmuş gibi titriyor içimdeki ürkek tavşan.
5.0
100% (4)