aşk bir tanedir
sanki iki insanın sıcağından münezzeh
ağlamaktan patlamış bir mısır tanesi
yahut yüzü yanmış ayçiçeği
mor lahana, on yumurta
araya liste karışmış
bu sayıklamanın nasılsa
yüksek okurca üstü çizilir
sarı süngere bakıyorum
görkü mutfakta doğarken
bir icadı ciddiye almayı ve saygı duymayı
bir tahıl ambarında duran buğdayları saymadan öğrendim
merakım azizlerin eteğinde
hindistan’da gemlik zeytini yetişir mi?
doçentler filoloji aşkına diye hapşırıyor
abdurrahman var ama kimin sevgilisiyse
ona ayıp olur
düşüyorum
bir an düşünüyorum
sevilmek ve seçmek arasında gidip gelirken
o ateşten gözlerinden
yanan gözlerime sis çöktü
sana kedili tişört giydirince
tırmıklı beklemeler geldi
derimi kamyon lastiği sandım
tırmala beni şarkısınında inceldi
bilinir ki beklemekle ilgili iskeletor
bir de su şehrinde bir böcek çırpınır
şerbetimi içmeden ölümü anlayamazdım
o yudumu seçmiştim
ben diye birini uzun süredir içiyorum
kendimi sevmiyor ve seçmiyorum
ismet bey söyleyin
karnında ağrısı olanın
yakasından tutup personasını çıkarmak
mesuliyetimiz gereği mi?
haysiyet ve emniyetle
gezsin diye aile garnizonu
onur sebepsiz bir korku muadili
fırsatını bulsam bizon sesi çıkarıp
gergin kemiklerimle nişan alıp
kurtaracağım ruhumu
anca bir çocuk buna gülecektir
iki kere iki ne dilinde
yetişkinler fazla cenaze arabası
hangi kuyruklu yıldızdan düştüyse
o kuyruk kar fırtınasının
ve beklemelerin müdürü
senin yürüyüşlerin arasında
uzuyor olmalı bir yol
giderek noktaya benzeyen
bir etle kemik ruhundan ayrılır
narenciye pazarına yakın
geometrik bir seviş dehlizinde
yuvam dediğimi
suya karıştırınca
bizon çorbası oluyor
yine geldi otobüs
binecekler güler yüzlü
analarının derdi olunca
babalarından
arkalı önlü fotokopi çekiyorum
insanı üst üste koyunca
siyah beyaz çoğalıyor
renksiz rölyefsiz ve tatsız
boş ver altlı üstlü komşuyuz
yan yana biber kurusu
aşk daha neyimiz olsun?
birinin duygusal boşluğuna yerleşirsen
hiçbir belediye bulamaz seni
istanbul’da park sorunu varsa
bizi olduğumuz yerden çıkarsın