3
Yorum
34
Beğeni
0,0
Puan
725
Okunma

Korunaksız bir güvercin süzülüyordu baharın tutkusuyla
Atmacanın keskin gözlerini davet eder gibi ulu orta
Yumuşak etine saplanacak o güçlü pençeleri özlüyordu belki
İçten içe çakırdikenleri gibi usulca etine gömülüşündeki acıyı
Oysa güneşi solduran yüzündeki o iki kristal tanesi
İhtişamla ışıldarken, bulutlardan çaldığı buğu titriyordu
Titreyen tüylerine hâkim olamadığı gibi
Hâkim olamıyordu yüreğinin titreyişine
Yalnızca bir gün batımı kalmıştı başlangıcın sonuna
Suyun kalabalık gürültüsü kirletiyordu bildik bir dünyayı
Balıkların yakarışlarını gömerek suya; bilinmeyen bir dilde
Siyahtan beyaza ışıltılı bir köprü uzanacaktı her parçası bir sözcükten ki
Daha ilk adımda dilsizliğe hapsolmuştu sözcükler; keşke kör olsaydı
Hiç değilse içindeki volkandan hırçın bir şelale gibi akan
Kelimelerden lavlar kendisini yakmayacaktı
Kan kokusu almış köpek balığı gibi tekrar tekrar,
Gelişi güzel saldırıp durmayacaktı anlamlara
Şeytansaçı gibi sarmalanmıştı bedeni, sanki yaşam kanalları tıkanmıştı
Oysa yalnız bir gün batımı zaman kalmıştı geride
Ve vuruldu güvercin bedeninden önce kan düştü yeryüzüne
Kaderin tükenmesi demekti kan, başlangıca dönmek
Yaşamın gerçek dışı çeşitlemelerinden sıyrılmadan
Aşk uğruna sonsuzluğa uzanmak, inandıkların uğruna yalnız
Başlangıç ve son arası sadece bir gün batımı
Ve kırıldı zaman
Abdurrahman Güleç