0
Yorum
24
Beğeni
5,0
Puan
696
Okunma
organik kimya dersine geçince
büyüdüm sanmıştım
hâlbuki o zamanlar
saçlarına gelin telleri takıp
köprülerden atlarıyla geçen ninelerin tekerlemelerinde
kıvrımlı yüzlerinde biriken tuzu
bir iç denizin suskun, karanlık kıyılarında
biriktirir gibi ve işlemeli mendillerine silip cepkenlerine koymadan önce
öküzleri ile tuz taşıyan adamların
dillerine takılmış ve aynı dillerde tadılan
onca yemiş, buğday, kerpiç tozu ki
havada asılı kalan kireci bilmemek için ölü olmak lazımdır
demem o ki
bir vatana hasretim nicedir
sanki benim olsa da onun için savaşıp yiğitçe
ve bölünmüş ekmeğin büyüğünü cephe arkadaşım olan salih onbaşıya vermek suretiyle
hissettiğim huzurla uyusam
göğe baksam vurulmamış birkaç kuş görürüm umuduyla
eminim kimse savaşlarda telef olan kuşları düşünmemiştir
organik kimyaya gelmeden
orada tutuldum benim olmayan hikayelere
desenler ummuştum, renkler cephesiz savaşırken
banka kuyruklarında ya da tatil panayırında
sıram erken gelince yaşamadığıma inandım
sonra bir kararla simya değişti
tarihe geçmiş olsun dileklerimi iletin
5.0
100% (7)