8
Yorum
33
Beğeni
5,0
Puan
1465
Okunma

Bekir Oğuzbaşaran;
Bu sene ( 2018) , Çanakkale Deniz Zaferi’mizin ( 18 Mart 1915 ) 106. yıldönümü.Yuvarlak hesapla yüz yıl, bir asır.Mecit Aktürk, yüzüncü yılı yüz dize ile dile getirmiş.ARKADAŞ adlı şiiri yirmi beş dörtlükten oluşuyor.Uzun şiirinde dörtlükler sıkıcı olmasın diye onlarda çapraz kafiye örgüsünü kullanmış.Her dörtlüğün birinci dizesi üçüncü dizesiyle, ikinci dizesi dördüncü dizesiyle kafiyeli.Şiirde yedi artı yedi duraklı on dörtlü hece kalıbı kullanılmış.Konusunu tarihten alan bu destansı şiirde bazı tarihî şahsiyetlerin de adları geçiyor.Bazılarının adı birden fazla geçiyor.Bunlara bazı önemli yer adlarını da eklemek lazım: Gelibolu, Çanakkale, Mehmet (Mehmetçik), Hindu, Anzak, Rum, İngiliz, Fransız, Avusturalya (doğru yazılışı: Avustralya.), Seddülbahir, Cokbayır (Cokbayırı), Anafartalar, Türk, Mustafa Kemal, Nusret ( Mayın Gemisi), Çanakkale Geçilmez, Batı (Mehmet Âkif’in Garb/Garp dediği), Seyit Onbaşı, Nene Hatun, Söke, Alparslan, Fatih.Şiirde pek çok alıntı/iktibas ve telmih/gönderme var.Bu bir hamasî şiir. Zaman zaman Âkif’in Çanakkale Destanı’nı, zaman zaman İstiklâl Marşı’nı hatırlatıyor.Büyük bir emek mahsulü. Şairimizin gönlüne, duygularına, emeklerine, azmine ve millî duruşuna sağlık. Tebrikler. Selamlar.
Vedat Ali Tok;
Şiirin bütün kıtalarında çapraz kafiye kullanılmış. Değişik türdeki kafiyelerle ve rediflerle şiirde belirli bir ahenk sağlanmıştır. Şiirin türü destandır.
Yalnız Türk tarihinde değil dünya savaş tarihinde de haklı bir şekilde yerini alan Çanakkale Savaşı birçok şairimiz tarafından destansı bir şekilde şiirleştirilmiştir. Bu şiirlerin her birinde Türk’ün yedi düvele karşı olağanüstü mücadelesi dile getirilmiştir. Bu şiirde de şair, Kurtuluş Savaşımızın müjdecisi olan Çanakkale Zaferi ile ilgili duygu ve düşüncelerini dile getiriyor. Mehmetçiğin bütün dünyanın bir olup üstümüze yürüdüğü bir anda gösterdiği mücadeleyi nazmediyor. Telmih, teşbih, mecaz gibi çeşitli sanatlarla şiire estetik bir güzellik verilmiş.
“Ne Hindu’su eksikti, ne Anzak’ı ne Rum’u
İngiliz’le Fransız öncüsüydü sürünün
Avusturalya dahi fırsat bilip durumu
Tarafıyım demişti istila kültürünün” kıtası merhum Mehmet Akif Ersoy’un Çanakkale Şehitlerine şiirini hatırlatıyor.
Bu uzun manzumede şair, Çanakkale savaşında olup bitenleri kendi bakış açısıyla yeniden destanlaştırmış. Kendisini tebrik ile daha nice güzel şiirlere imza atmasını temenni ederim.
Erhan Çamurcu;
Başlığından başlayarak ilk dizesiyle birlikte İstiklal Marşı havası taşıyor şiir.
Ulusun korkma nasıl böyle bir imanı boğar diyordu Akif "Yurduma alçakları uğratma sakın" dediği arkadaşa
Siz de Arkadaş diyerek başlamış ve Silkelen gel gidelim öteler ötesine demişsiniz. Bu ne mübarek bir davettir. Öteler ötesi şehadet mı ola cennet mi ola.
At ve zaman arasında kurduğunuz ilişki ve hatırlama edimini atın yelesinden tutmaya benzetişiniz ilk dörtlükte öne çıkan söyleyiş incelikleri. İkinci dörtlükte zaman kavramını düşündüren çok sayıda sözcük var
"tarih, saat kurmak talih durmak" bu sözcükler üzerimden bile Çanakkale’yi okumak mümkün. ÇANAKKALE ZAMANIN SAATİNİN DURDUĞU, TÜRKÜN ONU YENİDEN KURDUĞU YERDİR.
Üçüncü dörtlükte yine Akifçe bir ses karşılıyor bizi
"Kimi Hindu kimi yamyam kimi bilmem ne bela"
"Anafartalar de dur! Önemi çok bu yerin" dizesi Dur Yolcu şiirine güzel bir gönderme
"Sarsılır belki amma yıkılmaz asla bendim" dizesiyle
"Kükremiş sel gibiyim bendimi çiğner aşarım" dizeleri arasında bir ruh birlikteliği bulmamak hem şiire hem şaire haksızlık olur.
Affınıza sığınarak bir dörtlüğünüzle ilgili söz diziminize dair bir öneride bulunmak istiyorum;ancak şiirin ruhunu incitecek bir değişiklik olacaksa lütfen yok sayın gitsin efendim.
20. dörtlüğün ikinci ve üçüncü dizelerini şu şeklide değiştirmek nasıl olur acaba;
"Benim her kayboluşum bir doğuma gebedir
Bu yüzden de ne söner ne silinir tarihim"
Yirmi ikinci dörtlükte "yıldızıma, hilale" söyleyişinde ölçüden kaynaklanmış bir kusur görünüyor. Burayı "yıldızla hilalime" şeklinde yazsanız da üçüncü dizeyi ona göre düzenleseniz nasıl olur acaba.
Mecit Bey kusura bakmayın bir merhaba demeden şiiri konuşmaya başladım. Başlı başına bir destan gibi okunmalı şiiriniz. Tekrar yürekten kutluyorum. Nice güzel şiirinizde görüşmek ümidiyle Hürmetler efendim
Mehmet Sağlam;
Kıymetli Mecit Bey, bu güzel Çanakkale şiiri için teşekkür ediyorum. Tebrik ediyorum. 25 dörtlükten (sizin de belirttiğiniz gibi 100 dize. 100. yıla yaptığınız gönderme de gayet güzel) ve 14’lü hece ölçüsü ile oluşan şiirinizde 7+7 duraklara yer vermeniz kafiye örgüsü (çapraz kafiye) ve kafiye-rediflerle birlikte şiirinizin ahengini ayakta tutan unsurlar olmuş. Uzun bir şiir olmasına rağmen sıkıcı,yorucu bir şiiri değil. Ahenk unsurlarının yerli yerinde olması ve söyleyiş güzelliği şiirin uzunluğundan kaynaklanabilecek sıkıcılığı telafi ediyor. Tarihimizin en parlak sayfalarından Çanakkale Zaferimizi oldukça güzel anlatmışsınız. Çanakkale denilince aklımıza gelen birçok olay, durum, kişi şiirin içeriğinde yer alıyor. Bu yönüyle bir Çanakkale tarihi olmuş da diyebiliriz. Şiiriniz uzunluğu ve ele aldığı konu, konuyu işleyişi bakımından halk şiirimizdeki destan nazım şekline benziyor. Destan bir nazım şekli olmakla birlikte nazım türüdür de. Genellikle 8 veya 11’li hece ölçüsüyle yazılan destanlar 150 dörtlüğe kadar çıkabiliyor. Destanda konu olarak toplumu ilgilendiren, heyecana getiren savaş, kahramanlık, isyan, yangın gibi konular, ayrıca; dalkavukluk, gülünç olaylar, parasızlık vb. işlenir.
"Bulut gölge etse de yıldızıma, hilâle
Farz-ı muhal kurusa çınarımda bir tek dal
Değil mi ki bu millet sevdalı istiklâle
Ya bir Fatih çıkarır, ya da Mustafa Kemal!"
Bu dörtlüğünüz bana hem Namık Kemal’in bir şiirini hem de Mustafa Kemal’in ona cevaben meclis kürsüsünde söylediği dizeleri hatırlattı: Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kare maderini. (Namık Kemal)
Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Bulunur kurtaracak bahtı kare maderini. (M. Kemal Atatürk) Tüm şehitlerimizin ruhları şad, mekanları cennet olsun. Sizin de kaleminize, yüreğinize sağlık efendim. Selamlar...
ŞiiRDiLLER AKADEMi’sinden...
"Aş!" deseler zorlanmaz; aşar Çin’in seddini
Kâinat kağıt olsa hecelere dar eder.
"Boğaz Harbi" denince kalem bilir haddini
Akif’i takdîr ile aczini ikrar eder.
Cahil aranıyormuş cesaret sınavına
"Hafızım" deyip geldim öğrenmeden elifi.
Edep kızıp kükredi; gelme nefsin tavına!
Destan bir kez yazılır, Akif’se müellifi!
Hakikat dile gelmiş; zerre kadar yok kuşku
Ne kurgu var, ne hayal; ne de övgü düşlenmiş.
O ne müthiş anlatım, o ne müthiş bir coşku
Vahşetin mîzanseni gözyaşıyla işlenmiş.
Ne yüzbinlerce naaş, ne sıradan bir savaş
Çanakkale, mazlûmun gür çıkan feryadıdır.
Bu tarihi iyi bil! Hiç unutma arkadaş!
Bu destan küllerinden doğuşunun adıdır!
ARKADAŞ!
Silkelen! Gel... gidelim... öteler ötesine
Tefrika toprağını üstümüzden atarak...
Varalım şimşek gibi bir asır öncesine
Mahmuzlayıp zamanı, yelesinden tutarak.
Haddini bildirelim yalan yazan tarihin
Saatleri yeniden zaferlere kuralım
Madem bilmekti gayen nerde döndü talihin
"Gelibolu" dendi mi bekle orda duralım!
Küfür tek millet idi, bu savaş da kanıtı
Her kıtadan sürüydü varlığıma kasteden
Çanakkale tarihe bir destanın anıtı
Îman neymiş anladı inancımı test eden
Fırtınaya tutulduk, kan kustuk gece gündüz
Kara bulutlar vardı dört bir yanında yurdun
Maskeler düştü bir bir, sırıttı o malum yüz
Çakal sürüsü sardı etrafını Bozkurdun
Cephe cephe dolaşıp alınca onca yara
Mehmed’i yorgun görüp yüklendiler hep birden
Onlarca şehit koyduk bazen tek bir mezara
Kan akmıştı günlerce gördüğün şu nehirden
Ne Hindu’su eksikti, ne Anzak’ı, ne Rum’u
İngiliz’le Fransız öncüsüydü sürünün
Avusturalya dahi fırsat bilip durumu
"Tarafıyım" demişti, istila kültürünün!
Köprübaşı olunca düşmana Seddülbahir
Yürekler dağlanmıştı, yanmıştı için için.
Esirdi esasında batına çoktan zahir
Yol yoktu ötesine kirli ayaklar için
Conkbayır’ı tanığı cephanesiz askerin
Besmeleydi bileyi pas tutan süngüsünün.
Anafartalar de, dur! Önemi çok bu yerin
Her ânında kan vardır hüzünlü öyküsünün
Düşman güçlü, kararlı, akıbet aşikârdı(!)
Göz önünde tutmuştu sözde her ihtimali
Hesaba katmadığı önemli bir şey vardı
Ne Türk’ü tanıyordu, ne Mustafa Kemal’i!
Küçümsediler önce; deyip "değil dengimiz"
Vatanımı bölmenin hayalini kurdular
"Nusret"-i ilâhi’yle yön değişti cengimiz
"Çanakkale Geçilmez!" deyip, orda durdular
Ne bilsin vahşi Batı beni ben yapan ruhu
Bendim kolay sarsılır, yıkılır sanıyordu.
Perişan olduğunda akşam haçlı gürûhu
Donanması yok olmuş hem hâlâ yanıyordu
Tarih bilir şanımı! Bellidir benim andım
Yakışmaz milletime ne esaret ne sürgün
Sarsılır belki, amma, yıkılmaz asla bendim
Varsa bunu bilmeyen öğrendi işte bu gün!
Bak şu Nesl-ı Asım’a! Bil ki îmanlı bu ruh
Vatan dara düşünce ne kış dinler ne de kar!
Bir tarafta hilâlim, bir yanda haçlı gürûh
Bitmeyen bir savaştır; sürer mahşere kadar.
Zordur, gayret etsen de, bazen hedefe varmak
Bedeli var elbette her ülkünün, her düşün
Kolay mı bir beylikten koca devlet çıkarmak
Toprağı kan kokuyor vatan denen yer, düşün!
Varsın çılgın desinler; "bir hilâlin uğruna"
Şehâdet delilikse; vatanım deli dolu!
Ezelden aşinayım kara toprak bağrına
Kabrime sığarım da, dar gelir Gelibolu!
Gölgesinde uzanıp haz bulduğun çınarın
Sinesini sulayan kanıydı şehitlerin
Nice destan yazdılar; ne bugün, ne de yarın
Hakkı ödenmez aslâ yiğit mücahitlerin.
Ne ırk vardı ne uyruk, yek vücuttu tek yumruk
Şanlı sancak uğruna sırtı sırta verdiler.
Onlar; biri can verse, göz yaşlı gönül buruk
"Vatan için canımız feda olsun" derdiler.
O gün öğrendi herkes; hayali dahi abes
Gözü pek bu millete asla kefen biçilmez!
Dünyada yankılandı şanıma şan katan ses;
Sırat geçilir...belki! Çanakkale geçilmez!
Söz konusu vatansa, koşar gelir Mehmed’im
Ömrü nöbetle geçse ne usanır, ne bıkar
Hani bir an zorlansam, sarsılsa azametim
Nice Seyid Onbaşı, Nene Hatun’lar çıkar!
Yaz güneşine benzer alınyazım, talihim
Her kayboluş, batışım bir doğuma gebedir!
O yüzden asla sönmez silinemez tarihim
Beni anmayan çağlar virane, harabedir!
Yorgun süvari bilir! Hazan vursa bağımı
Söke’den yola çıkan gönül dağımda kışlar
Gayret eden olsa da koparmaya bağımı
Benim şanlı tarihim Alparslan ile başlar!
Bir gün yine özyurdum uğrasa da işgale
Sînemde cehennemler kudursa farzı muhal
Değil mi ki bu millet sevdalı istiklâle
Ya bir Fatih çıkarır, ya da Mustafa Kemal!
Bedeli ağır oldu bu mübarek vatanın
Boynumuzda vebali her bir şehit askerin
Tek arzusu var bilin şu mezarda yatanın;
Kardeş olun milletçe; dostça elele verin!
Gün gelip de çakallar saldırsa da her yandan
Yine denize döker dünyayı ederiz dar
Davası Hakk olanlar severek geçer candan
Kurduk CUMHURİYETİ; yaşar sonsuza kadar
Alsancağım! Göklerde, nazlı nazlı süzül sen!
Sezsem ki incinmişsin, o an biter baharım.
Kasvetli gecelerde ne ürk, ne de üzül sen
Hiç kimse kalmasa da, nöbetinde ben varım!
Mecit Aktürk ARŞiV
Seslendiren: Mecit Aktürk
5.0
100% (16)